XIX İLKGENÇLİK
İlkgençlik yıllarımda sürekli düşünmekten, hayal etmekten hoşlandığım şeylerin neler olduğunu söylesem, sanırım kimse inanmaz bana. Çünkü bunlar ne yaşıma ne de toplumsal durumuma uygun şeylerdi. Ama kanımca insanın toplumsal konumuyla ahlaki konumu arasındaki birbirini tutmazlık, gerçekliğin en şaşmaz belirtisidir.
Kendi içime
Kendi içinde kendine karşı bölünmüş olan bireysel ruh, dünyayı kendisine karşı böler ve bir uzlaşım olmadıkça, düşünülemeyecek denli büyük bir felakete yol açar.
Agâh Bey’in kalemi ile yeni tanıştım, Yasak Saatler vesilesi ile. Ve şiir alanında yazdıklarını sevdim hatta kendisinin kalemi bana biraz eskileri anımsattı.
Her duyguyu ve çeşitli olayları kaleme alan Agâh Bey, örtülü anlatım tarzı sayesinde her şiirden birçok anlam çıkarmamıza olanak sağlıyor. Bir şiir bazen terk edilişi resmederken okurun
Kitapta inceleme yazılacak pek bir şey yok. Özet olarak: “Gerçek olan şu andır, geçmiş ve gelecek zihnin yarattığı bir durumdur” denebilir… Anlamsız açıklamalar, ruhsal yüzleşmeler, bilimsel yönü olmayan bir çözümleme… Kitabın bu kadar baskı yapması da çok ilginç…
Yusuf Atılgan'ın okuduğum ilk eseriydi. Kitaba belli bir beklenti ile başladım diyebilirim. Belki bir noktada insanı etkilerdi de bu eser. Ama bana o kadar da etki etti diyemem.
Bunun analizine gelecek olursam, yazarın kaleminin, haddinden çok anlaşılmaz ve karmaşık olduğu fikrindeyim. Bu anlaşılmazlık ve karmaşıklık yazar ağır kelimeler ve devrik cümleler kullandığı için olmuyor. Olayların birbirine sağlıklı bir biçimde bağlanamaması okuyucuyu zorluyor. Karakterler okuyucunun gözünde belirginleşmediği için vermesi gereken edebî zevki vermiyor. Zebercet bile -her ne kadar zaten tuhaf biri olsa da- kafamda net oturmadı. Kitabın ruhsal çözümleme üzerine ve iç hesaplaşma üzerine kurulduğu genel olarak söylense bile kitap bu yönlerden bana pek bir anlam ifade etmedi. Yusuf Atılgan'ın diğer eserlerini okumayı heyecanla beklemeyeceğim maalesef. Ama ön yargıyı en aza indirmeli elbette.
Anayurt OteliYusuf Atılgan · Can Yayınları · 202330bin okunma
“Bana psikolog diyorlar. Hayır ben realist’im. İnsan ruhunun derinliklerini portreliyorum.”
Dostoyevski’nin insanı çözümleme yolunda ortaya koyduğu bu başyapıt; hem aile dramını hem de bir cinayeti ele alıyor. Ahlaki değerleri ve tüm kuralları yok sayan bir babanın, sevgiden yoksun büyüttüğü oğullarının ruhsal durumlarına roman boyunca şahitlik
Öyleyse insan,kendi yazgısının tartışmasız efendisi ve kendi ruhunun kaptanıdır.Ama daha güzelini söylersek,sürücüsüdür,çünkü bu yazgı efendisi,makinedeki küçük tanrıdan öte bir şey değildir aslına bakarsak.
İrvin David Yalom'un orjinal ismi “Lying on the couch” ve bizdeki ismi “ise psikologların hastaları için kullandıkları uzun koltuktan aldığı ismi “DİVAN” ile karşımıza çıkıyor. Aslında bu roman bana daha çok istatistik raporu veya dökümantasyon tadında gerçek yaşamdan kesitlere yer veriyor.
"Ama insanın en iyi durumunda ele alırsak, daha baştan büyük sorunla karşı karşıya gelir. Daha baştan üç yanlı varlığını, içindeki annesini, içindeki babasını ve toparlanması beklenen ve çoğu zaman başaramayan özünü üstlenmek zorundadır."
Stefan ZWEIG'ten yine şaşırtıcı bir öykü. Bir doktorun içinden çıkılamaz bir duruma düşmesi. Ruhsal bir çözümleme ki yazarın en iyi yaptığı şey zaten. Bir saatte okuyup belki yıllarca unutulmayacak bir öykü. Tavsiye edilir.
AmokStefan Zweig · Qanun Neşriyat · 2018111,7bin okunma