ruhum ve bedenim alabildiğin kadarıyla senin, alamadığın hiç kimsenin, yani benim.
ben bana yeterim senin yetmediğin yerde,
onarırım kendi ellerimle kalbimi, kendi ellerimle severim kendi yüreğimi.
.
Richmond'daki Green'in yakınındaki o ağırbaşlı eski ev, ben öldüğümde musallat olacaksa, kesinlikle hayaletim oraya musallat olacak.
Ah, Estella orada yaşarken içimdeki huzursuz ruhun o eve musallat olduğu sayısız geceler ve günler ! Bedenim olduğu yerde olsun, ruhum hep o evin içinde dolaşıyor, dolaşıyor, geziniyordu.
...
Bütün eylemler ve düşünceler din değil midir,
Ne eylem ne de düşünce olan, eller bir taşı yontarken ya da dokuma tezgâhında işlerken bile ruhtan fışkıran o hayret ve şaşkınlık da din değil midir?
İmanını eylemlerinden, inancını işlerinden kim ayırabilir?
Kim önüne saatlerini serip, "Bu Tanrı için, bu benim için, bu ruhum için, bu da bedenim için" diyebilir?
Tüm saatleriniz evrende benlikten benliğe çırpılan kanatlardır.
Ahlakını üzerinde en güzel giysisi gibi taşıyan çıplak dolaşsa yeridir.
Tümüyle acı üzerine kurulu olan bu dünyada var olmanın bir anlamı yoktu artık. Çünkü benim için var olmak demek, acı çekmek demekti ve ben de çok yorulmuştum. Hem ruhum yorulmuştu etrafımdaki acımasız büyüklerden hem bedenim. Yaşıtım birçok çocuk hangi oyunu oynasam diye düşünürken, ben nasıl ölmem gerektiğini düşünüyordum.