Pekala dün Profesör Jaquinot"ya o coşku dolu mektubu neden yazdım? Siz de biliyorsunuz ki onun kitabını sevmem. Yanıt veriyorum - çünkü Académie des Sciences'a kibar görünmek ve davet edilmek istiyorum! Beni ilgilendirmeyen kongrelere neden katılıyorum? Bu akşam Eğitim Bakanlığı’nın davetine neden gidiyorum? Biliyorum, zaman kaybı, orada tek başıma dikilip duracağım ve can sıkıntısından patlayacağım! Bundan daha aptalca bir şey olamaz. Günlük gazeteler bile bilimsel açıdan daha değerli. Pekâlâ, o zaman neden katılıyorum? Çünkü bir hafta boyunca adım gazetelerde yer almazsa hemen unutulabileceğim takıntısına sahibim de ondan. Çünkü o zaman sonumun geleceğini sanıyorum, oysa on sayfalık çalışmanın bu bin saatlik bayat temsilden daha önemli olduğunu biliyorum. Bu bir takıntı, bir aptallık, bir saçmalık, aklı başında bir insana yakışmayan bir tavır bu acte de présence*; bunu biliyorum, yapmadan önce de, yaparken de, yaptıktan sonra da biliyorum. Ama yine de yapıyorum. Dikilip dururken burada ne arıyorsun, diye soruyorum kendime. Özsaygımdan kalmış son kırıntıyı inceliyorum, özellikle de açıklıyorum. Öyle bir güvensizlik hissediyorum ki, kendime olan inancımı yitiriyorum. Utaniyorum, kendimi aşağılıyorum ve bu saçmalığı size açıklar gibi son derece mantıklı ve titizlikle kendime kanıtlamaya çalışıyorum. Ama ben, psikoloji profesörü, uzman psikiyatr ve psikolog olan ben, her seferinde ve her hafta yine uyanik bir bilinçle beynimin karanlık kalmış köşesinin kurbanı oluyorum.