Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Günümüzde en çok yozlaştırılan şeyler­den birisi de şüphesiz sevgidir. Çünkü sevgi çağ itibari ile çıkarlar üzerine kurulan bir ilişki haline geldi. [...] İnsan, gerçek duyguları bir kenara itip sahte duygulara anlam yükleyerek gerçekliği kaybediyor. Bir süre sonra kaybettiği gerçekliğin yerine tamamen sahte bir yanılsamanın içinde buluyor kendini. Ancak içinde bulunduğu bu yanılsamayı da gerçeklik zannetmeye başladığı an asıl mesele orada başlıyor. Bu sefer her yalana inanılmaya başlanıyor. Yalanlara inanmaya başla­yan insan tehlikeli bir insandır. Kendisinden sonra ge­lecek bir nesli bile zehirleyebilir o insan. Çünkü o insan doğrularla yüzleştiğinde o doğrulara açık ve yüksek bir sesle “yalan” diyebilir. Bizim günümüz toplumlarında yaşadığımız şey de tam olarak bu aslında...
Sayfa 36 - Destek Yayınları | Felsefe: 23Kitabı okudu
Dostoyevski'nin Anna Karenina incelemesi!
Başlangıçta çok beğendim; başımı kaldıramıyordum; ayrıntılarına kadar bayağı hoşlanmıştım; ancak bütününde ilgim azaldı. Bunu bir yerlerde okumuşum gibi gelmişti bana, evet, hâlâ belleklerde tazeliğini koruyan, Kont Tolstoy'un Çocukluk ve Delikanlılık, Savaş ve Barış adlı yapıtlarında da aynı hava vardı. Konusu farklı olmakla birlikte Rus
Sayfa 701 - 702, 703, 704, 705, 706, 707, 708, 709, 710, 711, 712 Yapı Kredi Yayınları
Reklam
O saf duyguların eziliyor yavaşça. Gerçeklik ve senin gerçekliğin arasında, Sahte ve yalanla boyanmış bir tabloda, Yalnız bir çöp adam gibisin. Geçmişte ve gelecekte kaybolan.
sürrealist bir filmde nedensellik, sahte anılarda gerçeklik aranmaz. lantimos ahlaklı biri olsaydı köpek dişi’ni meksika yapımı bir filmden birebir çakmazdı. sorsan film mi çekiyoruz ahlak kitabı mı yazıyoruz hikaye anlatımının amacını kaçırıyorsunuz der.
O kadar şaşılası iddialar ile karşılıyoruz ki; şaşkınlığın getirdiği duygu yoğunluğu sebebiyle iddianın gerçeklik ile olan bağlantılarının güçlü yanları yada zayıf yanlarını sorgulayacak iradeyi ortaya koyamıyoruz. İşin kötü tarafı, karşılaştığımız bu şaşılası iddiaların büyük çoğunun hammaddesi yalan üzerine kurulu bir bina gibi ve, yıkılması
Plato'nun ünlü mağara alegorisi;
Bir mağaranın içinde, dışarıdan gelen ışığa arkalarını dönük olarak ömürlerini geçirmiş olan insanların tek gördükleri önlerine vuran hayvan, insan ve nesne gölgeleridir. Gerçek formunu hiç görmemiş bu insanlar için tek gerçeklik bu gölgelerdir. Hapis olan kişilerden biri bir gün aniden serbest kalır. Mağaranın dışındaki dünya ile karşılaşır. Tamamen ışık ile yani gerçek ile tanışan bu kişinin gözleri neredeyse körlük yaşar. Zamanla şimdiye kadar gerçek sandığı gölgelerin aslında gerçek olmadığını ve gerçeklerin birer karanlık yansıması olduğunu anlamaya başlar.. Hayatın gerçeğini anlayan bu kişi mağaraya dönüp diğer insanlara gölgelerin sahte olduğunu ve asıl gerçeğin dışarıda olduğunu anlatmaya çalışır. Ancak dışarıyı hiç görmeyen bu insanlar anlatılanı idrak edemezler ve kızgınlıkla karşı çıkarlar.. Platon, mağara alegorisi yani benzetmesinde bir şeyleri anlamaya başlamış olan filozofların bunu halka anlatamayışını örneklemek istemiştir. Bu metafor günümüz dünyası ve düzeni içinde hala geçerlidir. Çünkü insanlar anlayabildikleri kadarını kabul edip kendi anlayışlarının ötesinde anlatılanları kabul etmezler. Bu yüzden gerçekleri anlatanlar bir şekilde toplum içinde baskı altına alınır. Işığı gerçeği görmek, doğruyu duymak rahatsız edicidir. Bu yüzden zihin karanlığı ve esareti seçer. Cahillik mutluluktur..
Reklam
YORGUN İDEALİST 2
Gelin sizinle "idealist"leri biraz deşelim:) Yazıda kendimi idealist olarak tanımlasam da aslında bu kavramın sağlıklı olduğunu düşünmüyorum. Kulağa hoş gelen bir kavram olduğunu kabul ederek başlayacağım. İnsana kendini değerli hissettiren ve bir şeyler yapmak için itici güç oluşturan bir etkiye sahip. Ortaya faydalı bir şeyler koymak
Sahte siyasi gerekçeler ne kadar iğrenç! Bir düşünce, bir hayal, bir kavramdan dolayı giyotin adı verilen o korkunç gerçeklik!
Hayatın Anlamı
3.Kısım Anlam Tutulması Anton Çehov'un Tri Sestry oyunundan şu kısa diyaloğu dü- şünelim: MASHA: Bir anlam yok mu? TOOZENBACH: Anlam mı? (...) Şuraya bak; kar yağıyor. Bunun anlamı ne? Kar bir ifade ya da sembol değildir. Anlatabildiğimiz kada- nyla gök kubbenin kederlenmesinin bir alegorisi değildir. Philip Larkin'in baharı
Hayatın Anlamı
2.kısım Anlam sorunu Hayatın anlamı nedir?" sorusu neredeyse her sözcüğü so- runsal olan ender sorulardan biridir. Bu, son sözcük için de ge- çerlidir, çünkü dünya genelinde dini inancı olan sayısız insan için hayatın anlamı bir "ne?" değil, "kim?" sorusudur. Kendini işine adamış bir Nazi, Adolf Hitler'in
Reklam
Olup biteni bir türlü anlamıyor, sahte, yanlış hastalıklı bir düşünceymiş gibi ölüm düşüncesini zihninden uzaklaştırmak, yerine doğru, sağlıklı düşünceler geçirmek istiyordu. Ne var ki bu düşünce, artık düşünce gibi değil, bir gerçeklik gibi gelip yeniden karşısına dikiliyordu.
Persona
“Benim anlamadığımı mı sanıyorsun? Var olmak denilen o umutsuz düşü… Olur gibi görünmek değil, var olmak. Her an bilinçli, tetikte… Aynı zamanda başkalarının huzurundaki varlığınla kendi içindeki varlık arasındaki o yarılma… Baş dönmesi ve gerçek yüzünün açığa çıkarılması için o bitimsiz açlık… Ele geçirilmek, eksiltilmek ve hatta belki de yok edilmek… Her kelime yalan… Her jest sahte… Her gülümseme yalnızca bir yüz hareketi… İntihar etmek? Hayır. Fazlasıyla iğrenç… İnsan yapamaz ama hareketsiz kalabilir, susabilir. Hiç değilse o zaman yalan söylemez. Perdelerini indirip, içine dönebilir. O zaman rol yapmaya gerek kalmaz, bir kaç farklı yüz taşımaya ya da sahte jestlere. Böyle olduğuna inanır insan. Ama gördüğün gibi gerçeklik bizimle dalga geçer. Sığınağın yeterince sağlam değil. Her tarafından yaşam parçaları sızıyor ve tepki vermeye zorlanıyorsun. Kimse gerçek mi yoksa sahte mi diye sorgulamıyor. Kimse sen gerçek misin yoksa yalan mısın demiyor. Bu sorunun yalnızca tiyatroda bir önemi olabilir. Belki orada bile değil. Seni anlıyorum Elisabeth, susmanı anlıyorum. Hareket etmemeni anlıyorum. İsteksizliğini fantastik bir sisteme bağlamışsın. Anlıyor ve hayranlık duyuyorum. Bitene kadar bu oyunu oynamalısın. Ancak o zaman bırakabilirsin. Tıpkı diğer rollerini bıraktığın gibi bunu da yavaş yavaş bırakırsın.”
Ergenlerin ve olgunlaşmamışlıklarının iyiliği için, kendileri her ne kadar bunun için savaşıyor olsalar da, onlara henüz kendilerine ait olmayan sorumluluklar yükleyerek sahte bir olgunluk kazanmalarına izin vermeyin.
Sayfa 195Kitabı okudu
Kendini topluluğa uymak zorunda hissetmeyen insan kalabalıktan kurtulmalı ve kendi içine çekilmelidir der Seneca. Böylece çoğunluğun, yeryüzüne özgü, aslında hiçbir değeri olmayan birçok gereksiz şeye değer verdiğini, bu yüzden onlardaki dışsal unsurlara dayanan mutluluk görüntüsünün sahte ve geçici olduğunu anlayacaktır. Çünkü aslında yaşadığımız her şey gelip geçicidir elimizde kalan tek gerçeklik vardır bu da en yüce iyi olan erdemdir.
1.198 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.