Bu sabah saat yedi buçukta uyandım.
Kahvaltımı ettim.
İşe gittim.
Çalıştım.
Öğle tatilinde öğle yemeğimi yedim.
Çalıştım.
Saat on yedide günlük çalışma süremi tamamladım.
Eve geldim.
Kitap okudum.
Şiir kurdum.
Geldi uykum.
Biraz sonra uyuyacağım.
-m'ler yarım kafiye.
"..her anı yoğun olarak yaşıyorlar. Bir şey beklemeden. Beş dakika içinde, bir saat sonra ya da gelecek hafta ne yapacaklarını düşünmüyorlar. Bir çiçeğe baktıklarında sadece çiçeğe bakıyorlar. Birini dinlediklerinde birini dinliyorlar. Ananas yerken ananas yiyorlar...
..
Her lokmanın tadını sessizce çıkarıyorlar, hislerinin tamamen bilincindeler. Her anı derinlemesine yaşıyorlar. Bir başkasının yanında hayran olunmayı ya da saygı görmeyi falan beklemiyorlar. Daima samimiler. Başkalarını yargılamıyorlar, dolayısıyla kendileri de yargılanmaktan çekinmiyorlar. Onlar...özgür."
Ve Sylvia'nın neden çığlık attığını anlıyorum.
Vivian kafasını çevirip çalıların arasına kusuyor.
Bense uyuşmuş gibiyim ,hareket edemiyorum. Sylvia dibimde sızlanıp hızlı hızlı nefes alırken , ben otların düzleştiği bu bölgeye dağılmış çeşitli kemikleri inceliyorum. Nedense bu alemden kopup gitmiş gibiyim ; sanki her şeyi başka birinin gözleriyle görüyorum. Bir bilim insanının gözleriyle belki de. Ya da kemikleri görünce aralarında bir bağlantı kurma ihtiyacı duyan bir anatomi uzmanı gibi.
'Şu sağ kaval kemiği, şu dirsek kemiği, şu da sağ ayağın beşinci parmağı. Evet ,evet, kesinlikle sağ ayağın parmağı.' Ama tabii ben gördüklerimden bir şey çıkarabiliyor değilim. Bu biraz da , kemiklerin paramparça dağılmış , geriye fazla bir şey kalmamış olmasından.Aralarında tek emin olduğum , bir kaburga kemiği ; onu da zamanında yediğim kaburgalardan tanıyorum.
Ama bu bir domuz kaburgası değil , hayır kesinlikle değil , kemirilip etinden sıyrılmış bu kemik bir insana ait ,hem de en fazla dokuz saat önce konuşmuş olduğum birine ait .