Romanın Macerası: Bozkurtların Ölümü Atsız'ın, tarihin tozlu sayfalarından çıkardığı Kür Şad'ın hikâyesidir. 639 yılında Çin sarayını basan 41 yiğidin hikâyesini Atsız Fransız kaynaklarından, muhtemelen Hüseyin Cahit'in De Guignes tercümesinden, daha üniversite yıllarında okumuş olmalıdır. Çin kaynaklarında Cie-şı-şuay olarak geçen
15 temmuz 2016 gecesi, o günlerden biri değildi.
,...........Hayat beni bir kez daha tekzip etmiş oldu böylece. Çünkü ilk defa şahit okuyordum böyle bir olaya ve gece henüz başlıyordu
Şehitler söz konusu olduğunda her şey daha kolaydı. Ne de olsa binlerce şiir vardı, onlar için yazılmış olan. Mezarlarının başına gidip okunabilirdi hepsi, ya da sessizce durulabilirdi. Ama bir gaziye, bedeninin yarısını vatanı uğruna rehin bırakmış birine söylenebilecek hiçbir şey yoktu. Kahramanlık kelimesinin sözlük karşılığı can bulup yanımızda durmuşken kendimizi o kadar aciz ve güçsüz hissetmiştik ki! Ne yapacağımızı bilememiştik. Her ne kadar onlar yaralandıkları anı çok gerilerde bırakmış gibi görünseler de, bizim için, hâlâ savaşmakta olan üstün varlıklardı. Belki de insanların çekingen bakışlarına alışkın oldukları için ilk lafı da onlar atmıştı: “Şafak kaç?” Söylemeye utanmıştık. Askerlik hizmetlerinde gazi olmuş insanlara, askerlik hizmetimizin her gününü saydığımızı söylemeye utanmıştık.
“Eski Harb-i Umumi'den evvel, ben Van'da iken, bazı dindar ve müttakî zâtlar yanıma geldiler, dediler ki: “Bazı kumandanlarda dinsizlik oluyor. Gel bize iştirak et, biz bu reislere isyan edeceğiz:”
Ben de dedim: o fenalıklar, o dinsizlikler, o gibi kumandanlara mahsustur. Ordu onunla mesul olmaz. Bu Osmanlı ordusunda belki yüzbin evliya var. Ben bu orduya kılınç çekemem ve size iştirak etmem.
O zâtlar benden ayrıldılar, kılınç çektiler, neticesiz Bitlis hadisesi vücuda geldi. Az zaman sonra Harb-i Umumi patladı. O ordu din namına iştirak etti, cihada girdi. O ordudan yüzbin şehitler evliya mertebesine çıkıp, beni o da'vamda tasdik edip kanlarıyla velâyet fermanlarını imzaladılar.”
Harâmi hırlıydı şimdiki beyden,
Eşkiya eskiden dağa çıkardı.
Konuğa kem gören şu köhne köyden,
Eskiden essahtan ağa çıkardı!..
Hanzonun, hırbonun, nüfusu azdı.
Doksan bin içinde dokuz olmazdı!
Sığırın hepisi öküz olmazdı,
Din gayretiyle, iman gayretiyle kurtulan, şehitler ve gaziler memleketi olan bu memlekette kendi öz vatanımızda, kendi vicdanımızın, kendi imanımızın, kendi tarihimizin sesini duyurmak, neden, niçin hangi ölçülere göre suç oluyor?