Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
En eski devirlerden başlayarak şöyle bir sıralama yapmak mümkün olmaktadır: -Hunlar zamanında Ting-ling'ler sonra Ogurlar. - Tabgaçlar devrinde Kao-ch'e'lar (Kanglılar). -I. Gök Türk devrinde Tölesler, 627'ye kadar. -Fetret devrinde 627-648 arası Sir Tarduşlar. -II. Gök Türk devrinde Türgiş ve Oğuzlar, Dokuz Oğuzlar. -Uygur devrinde Dokuz Oğuzlar, Karluklar, Oğuzlar. - Karahanlı devrinde Kıpçaklar. - Selçuklular devrinde Türkmenler (Oğuzlar).
Türkmenlerin özlü ve uzun süreli tarihleri yardır. Selçuklular devletinin kuruluş şerefi bunlara aittir. Bundan dolayı da Türkmenler diğer bir deyimle Oğuzlar, İslâm âlemi için, Ortaçağ Türk halklarının hiç birine nasip olmayan büyük bir önem kazanmışlardır. Taşıdıkları kavim adı olan Türkmen etnonimine ilk defa Kaşgarlı Mahmut’ta raslanmaktadır.
Reklam
Dandanakan Savaşı'ndan sonra toplanan kurultayda Tuğrul Bey'in fetih ve genişleme sahası içerisine giren Anadolu, çok kısa bir süre sonra Selçuklu akınlarının hedefi haline gelmeye başlamıştı. Bununla birlikte Selçuklu ailesinin önderliğinde yeni bir devlet kurmuş olan Türkmen topluluklarının batıya yönelmesi daha ziyade fetih düşüncesinden uzak sebeplerle gerçekleştirilmişti. Belli bir döneme kadar İran'ın ele geçirilmesi için çabalayan Türkmen beyleri ve grupları, asli unsur olarak kendilerine dayanarak kurulan Selçuklular'ın merkezi bir yapılanmaya gitmesiyle birlikte, en başından beri içinde var oldukları oyunun dışına itilmişlerdi. Diğer bir ifadeyle Türkmenler, İran coğrafyasında yaşama imkanı bulamamışlardı.
Sayfa 141Kitabı okudu
Göçebe Oğuzlar ve Selçuklu
Selçuk devletini, kuruluşundan beri, uğraştıran en mühim meselelerden biri göçebe oğuzların göçü idi. Selçuk Devleti sınırları içinde ve Müslüman ülkelerinde kendi boy beyleri idaresinde müstakil hareket eden bu göçebe Türkmenler çok defa Selçuk Sultanını tanımıyor veya zayıf bir feodal bağ ile ona tabi olsa bile yurt bulmak ve sürüleri ile birlikte beslenmek maksadı ile İslam beldelerini istila ediyorlar , yerli halk ile mücadeleye girişiyor ve neticede yağma ve kıtale sebep oluyorlardı. Tuğrul bey ve onun ilk halefleri, ülkelerini ve tebasını bunların çapullarından korumak, fakat aynı zamanda devletinin temelini ve askeri kuvvetini teşkil eden bu ırkdaşlarına yurt bulmak ve onlara geçim imkanları hazırlamak gibi birbiriyle çatışan iki azim mesele karşısında idiler.
Selçuklular, İran sultanları olan bu Türkmenler, İran'ı Türkleştirmediler. Bu şüphesiz bunu istemediklerinden ileri gelmektedir. Tamamıyla aksine olarak görüldüğü üzere isteyerek kendilerini İranlı yapan eski büyük Sasani hükümdarları gibi İran ahalisini Guz aşiretlerinin yağmalarından korumaya, İran kültürünü Türkmen tehdidinden kurtarmaya çalışan kendileridir.
Sayfa 178Kitabı okudu
En eski devirlerden başlayarak şöyle bir sıralama yapmak mümkün olmaktadır: -Hunlar zamanında Ting-ling'ler sonra Ogurlar. - Tabgaçlar devrinde Kao-ch'e'lar (Kanglılar). -I. Gök Türk devrinde Tölesler, 627'ye kadar. -Fetret devrinde 627-648 arası Sir Tarduşlar. -II. Gök Türk devrinde Türgiş ve Oğuzlar, Dokuz Oğuzlar. -Uygur devrinde Dokuz Oğuzlar, Karluklar, Oğuzlar. - Karahanlı devrinde Kıpçaklar. - Selçuklular devrinde Türkmenler (Oğuzlar).
Sayfa 157Kitabı okudu
Reklam
Moğollar, çok erken tarihlerden itibaren farklı dinlerin etkisi altında kalan bir milletti. Uzun yıllar Türklerin egemenliği altında yaşayan Moğollar, Türk kültürünü etkileyen pek çok unsurdan en az Türkler kadar etkilenmişlerdi. Bu sebeple Türk kültüründe bulunan çoğu unsur Moğolların kültür dünyasında da görülmektedir. Bu etkilenme alanlarının
Yaydan Silahları Ve Dalgalanan Uzun Saçları
Çağrı bey Azerbaycan'a vardığı zaman orada daha önce gelmiş Türkmenler ile karşılaştı ve onları da yanına alarak Van havzası (vaspurugan)nda bulunan küçük Ermeni krallığı topraklarına girdi: Türkler vaspurugan bölgesini istila ve bazı kaleleri zapt ettiler. Hristiyanları kılıçtan geçirdiler. Bugüne kadar asla Türk süvarisi görmeyen Ermeniler onların garip manzarasını müşahede ettiler; yaydan silahları ve dalgalanan uzun saçları vardı...
Moğol orduları Selçuklu sınırlarını geçmeye başladı. 1243'te Sivas yakınlarında, Kösedağ denilen yerde gerçekleşen savaş Selçuklular kaybetti. Moğolların ülkeyi baştan başa tahrip etmesinin önüne yıllık vergi vermek vaadiyle geçilebildi. Bu felaket yetmiyormuş gibi Selçuklu şehzadelerinin sürekli birbirleriyle taht mücadelesine girişmeleri devleti eritip hiçbir siyasi ağırlığı kalmayan bir idareye döndürdü, II. Keyhüsrev'in oğlu II. Keykavus, 1249'a kadar tahtta kalabildiyse de Moğolların müdahalesi yüzünden iktidarını kaybetti. 1262'de kendisini destekleyen Türkmenlerle birlikte iktidarı ele geçirmek için son bir hamlede bulunduysa da başarılı olamayınca İstanbul'a gitti. Bizans İmparatoru onları Dobruca bölgesine yerleştirdikten bir süre sonra Hristiyanlaştılar. II. Keykavus'un adından dolayı bu Türkmenler Gagauz diye anılır oldu.
Sayfa 183 - Yeditepe Yayınevi 1. Baskı Ekim 2022Kitabı okudu
Süleyman, her ne kadar Melikşah'a bağlılığını ifade etmekten geri durmamışsa da bir hükümdar gibi hareket etmesi ve Halep'e kadar sokulması Büyük Selçuklu idaresini oldukça rahatsız etmişti. Muhtemelen babası Kutalmış'tan miras kalan rekabetin yeniden canlanacağı endişesi hâkim olmuştu. Nihayet onun Halep'i ele geçirme teşebbüsü Melikşah'ın kardeşi Tutuş'un üzerine gelmesiyle iki Türkmen kuvveti arasında çetin bir savaşa dönüştü. Hayatı boyunca giriştiği savaşlarda muzaffer olan Süleyman Şah ilk yenilgisini amca oğluna karşı aldı. Bu mağlubiyet aynı zamanda onun hayatına mal oldu (1086). Onun, Halep Kalesi'nin önüne defnedildiği yolunda rivayetler bulunmasına rağmen Türkmenler, Rakka yakınlarındaki Caber Kalesi'ndeki mezarı Süleyman Şah'ın mezarı olarak benimsedi. Bu ölüm Anadolu Selçukluları ile Büyük Selçuklular arasındaki krizi "daha da derinleştirmekten öteye geçmedi.
Sayfa 160 - Yeditepe Yayınevi 1. Baskı Ekim 2022Kitabı okudu
Reklam
Gazneli Mahmut 1030 yılında öldügünde oğlu Mesut'a büyük ve güçlü bir imparatorluk bırakmıştı. Garipti ki devlet, Maveraünnehr'in göçebe Türkmenleriyle bir türlü baş edemiyorlardı. Türkmenler her ne pahasına olursa olsun Horasan'a inmek istiyorlardı. Gazneliler ise bu yeni gücün kontrolünün imkânsız olduğunu düşünüyorlardı. Nitekim bunlardan bir kısmını Gazneli ordusuna dahil etmek de çözüm olmamıştı. İki taraf arasındaki çekişmeler 1035'te Nesa savaşı ile ciddi bir rekabete dönüştü. Selçuklular bu savaşı kazandıktan üç yıl sonra Gaznelileri bu defa Serahs yakınlarında mağlup ettiler ve Horasan'a yerleşmeye başladılar. Gazneli Mesut, 1040 yılında büyük bir ordu toparlayarak Selçukluları bölgeden çıkarmak istediyse de kendisi için tam bir hezimet oldu. Selçuklular Dandanakan savaşında Mesut'u yendikten sonra etraftaki bey ve hükümdarlara gönderdikleri fetihnamelerle yeni bir devletin doğduğunu her tarafa duyurdular. Tuğrul Bey Horasan hükümdarı ilan edildi. Gazneliler ise daha güneye, bugünkü Afganistan sahasına itildiler ve burada varlıklarını bir süre daha devam ettirdiler.
Sayfa 143 - Yeditepe Yayınevi 1. Baskı Ekim 2022Kitabı okudu
Ortalama bir medeniyeti ortaya çıkaran şey bedenin niteliğinden ziyade toprak, iklim ve tarihi gelişim sürecidir. Osmanlı halkı, milletlerin etnik üstünlüğü teorisi için uygun bir uygulama alanıdır. Oldukça heterojen unsurlardan oluşan bu halka ne sadece Ural-Altay atfedilebilir ne Aryan ne de Sami. Bu toplum Selçuklular, Türkmenler, Kürtler, Rumlar, Ermeniler, Slavlar gibi etnik unsurlardan oluşur. Dolayısıyla mevcut vaziyet icin Türkleri veya İslam'ı suçlayanlar, medeniyetimizi Aryan ırka ya da Hristiyanlığın etkisine bağlayanlarla aynı hataya düşerler.
Biraz uzun ama önemli
Türkmenlerin de tüm önemli dönemeçlerde Osmanlı Sarayı'na karşı bir konum içinde olduklarını ve Osmanlının, onu denetim altına alacağından umut kestiği noktada Türkmenlere yönelik kanlı kırımlarını görüyoruz. Kendilerini ezen, kültürel olarak aşağılayan devleti Türkmenlerin de sahiplenmemesinden daha doğal bir şey olamazdı, nitekim gerek
"Çok rahatlıkla söylenebilir ki; eğer Selçuklular döneminde Türkmenler toplumsal çıkarları ve kimlikleri adına inatçı bir mücadele vermemiş, Anadolu beylikleri döneminde Beylikler üzerinde görece yükselen etkileriyle bir kültürel özsavunu ve Türkçenin canlandırılmasını gerçekleştirmemiş, eğer Osmanlı dönemi boyunca kendi kimliklerini Saray'a inat koruyup sürdürdükleri edebiyatları ve ayaklanmalarında ısrarla savunmamış olsalardı, büyük bir olasılıkla Cumhuriyet döneminde Türk ulusal kültüründen pek bir şey kalmayacaktı. Eğer bugün bir Tü,rk kültürüne sahipsek, bunu Sünni Arapçı ve görece Farsçı Selçuklu ve Osmanlı Saray politikalarına karşı 'hain' ilan edilmek ve katledilmek pahasına Baba İshak'ların, Şeyh Bedrettin'lerin, Hacı Bektaş-ı Veli'lerin, Yunus Emre'lerin, Pir Sultan'ların önderliğinde direnen Türkmenlere borçluyuz. Özetle, Nizamülmülk'ün mimarlığı ve diğer baskın faktörlerin belirlediği dengelerde, Selçuklu Devletinin, kültürel olarak Türkmene yabancı, onu küçümseyen, dilini bile hakir görüp konuşmayan, ancak profesyonel, ücretli ordusuyla başında ceberrut gibi duran, ondan vergi ve savaşlarda asker alan, ancak yeni işgal alanlarından esas olarak profesyonel orduyu (ikta dağıtımı yoluyla) faydalandıran ve tabnii bu durumunu meşrulaştırabilmek için 'hak mezhebi' diye Sünniliği topluma egemen kılma ve bunun için katliam da dahil her yolu mübah gören bir devlet geleneği dönemi başlıyordu."
Dukak oğlu Selçuk Bey de Oğuzların Üçok kolunun Kınık boyundandı. Kendi aşiretinin beyiydi. Esasen Türkmenler ne kadar bir devlete tâbi olurlarsa olsunlar; asıl bağlı oldukları otorite, boy veya aşıret beyleriydi.
Sayfa 20 - Kronik Kitap, 1. BaskıKitabı okudu
94 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.