Hakikatin söylentiye yetişmesi nadiren mümkün olur. Bir kez dünyaya söylenmiş bir söz, buradan güç toplar ve kendisine hayat verenden özgür ve bağımsız yaşamını sürdürür.
Bu dümensiz dünyaya şekil veren, müphem metafizik güçler değil. Çocukları öldüren, Tanrı değil. Onların doğranmasına neden olan kader değil. Biziz. Bizden başkası değil.
Atom gücünün ortaya çıkması her şeyi değiştirdi. Düşünme şeklimiz dışında... Bu sorunun çözümü insanlığın kalbinde yatıyor. Sonucun böyle olacağını bilseydim, saatçi olmayı tercih ederdim.
Nüfus kalabalaştıkça toplulukların içinden bazı kimseler lider oldu. Ortak yaşamı denetleyecek birilerine ihtiyaç vardı. İlk zamanlar yöneticiyi halk seçiyordu; ancak zamanla şefler, varis belirlemeye ve giderek daha fazla gücü ellerinde toplamaya başladılar. Zenginleştiler ve kendilerini destekleyen, sadık gördükleri kişileri etraflarında topladılar. Sınıflar ortaya çıktı. Takas ettiğimiz şeylere değer biçmeye başladık. Kolektif mülkiyet ortadan kalkmış, yerini bireysel mülkiyete bırakmıştı. Toplumdaki eşitsizlik giderek derinleşiyordu...
Empati mi? Bana empati hakkında soru sormak mı istiyorsun? Doğanın ölümünü fiziksel olarak kendi bedenimde hissediyorum. Yeşilin çığlıklarını ve bitmeyen çürüyüşün zafer naralarını duyabiliyorum.
Ve sen kesilen ağaçların kirletilmiş cesetleri üzerine not alırken bana empati hakkında soru sormaya cüret ediyorsun, öyle mi?
"Tanrı evreni yaratmadan önce ne yapmaktaydı?" Augustinos bu soruya "Tanrı bu türden soruları soranlar için Cehennemi hazırlamaktaydı" cevabını vermemişti. Bunun yerine zamanın Tanrı'nın yarattığı evrenin bir özelliği olduğunu ve evrenin başlangıcından önce var olmadığını ifade etmişti.