Ey Maşuk!..
~•~ ...her şeyimin kül olarak O’nda yok olması için beni daha fazla bekletme ne olur! ~•~
Eflâkî'ye göre Karatay Medresesi'nin inşası bittiği zaman bu medresede yapılan bir ulema toplantısında Mevlânâ, Şems-i Tebrîzî ile beraber bulunmuş. Hattâ orada o çok saf Ortaçağ münakaşalarından birine bile girmiş. Kendisine "Baş köşe neresidir?" diye sormuşlar, Mevlânâ da "Aşk adamı için baş köşe sevgilisinin kucağıdır" diyerek bulunduğu yerden kalkmış ve Şems'in girer girmez çömeldiği kapı dibine geçip yanına oturmuş.
Reklam
{İran'ı yıktılar.. Türk milleti esasen kaba bir millettir..} Bu telkinatla hakikatleri tahrife ve halkı inandırmağa çalışıyorlar. Şimdi şu iğrenç propagandaya, mukabele etmek için değil, tarihi ve değişmez hakikatları tespit için bir kuş bakışıyla İran vaziyetini gözden geçirelim: Hicrî (261) tarihinden itibaren İranı Arap istilâsından kurtaran ve
Şems
Mevlevî menbalarından olmayan Devletşah Tezkiresi onu Bâtınîlerin kurucusu olan Hasan Sabbah'ın torunlarından saymaktadır. Mevlevî menakıbı olan Eflâkî Tezkiresi ise Şemseddîn b. Muhammed b. Ali b. Melekdâd-ı Tebrizî adıyle kaydetmekte ve bu noktaya hiç temas etmemektedir. Molla Câmî'ye göre de Horasan'dan Tebriz'e gelip yerleşen basit bir dokumacının oğlu idi. Fakat her kim olursa olsun aldığı terbiyeden, garip olmakla beraber mânâlı ve hesaplı hareketlerinden onun bir tasavvuf terbiyesi aldığı, birçok mutasavvıfları tanıdığı anlaşılıyordu, büyük bir cezbeye sahipti. Bu tasavvufi telkinleri ruhî bir ihtiyaç hâlinde samimî olarak hissetmişti, kuvvetli bir şahsiyeti olduğu da muhakkaktı.
Sayfa 34 - Hece YayınlarıKitabı okudu
Bedreddîn Mahmud Kahire'ye geldiğinde, münzevi hayatına rağmen şeyhin çok tanınmış bir şahsiyet olduğu bellidir. Bedreddîn Mahmud'un bu ünlü şeyhle ilişkisi konusundaki ana kaynağımız, torunu Halil b. İsmail'in eseridir. O çok övücü bir dille bahsettiği Şeyh Hüseyn-i Ahlâtî'nin, 156 "İbn Hâşim" (Hâşimî) olduğunu, yani İbn Hacer gibi, Peygamber soyundan geldiğini bildirmekte, Mevlevi tarikatına mensup bulunduğunu, derslerinde Mesneviyi şerh ettiğini ve kutb-ı zaman olduğunu söylemektedir. Onun kullandığı bu tâbir, İbn Hacer'in şeyhin kendisinin mehdi olduğuna inandığına dair verdiği bilgiyi teyid ediyor. Halil b. İsmail'e göre, Bedreddîn Mahmud, Sultan Berkuk'un sarayında bu ünlü şeyhle karşılaşmış ve çok etkilenmiştir. O zamana kadar, özellikle de bir fakih olarak tasavvufa hiç de sıcak bakmayan, dervişlerin sultan tarafından sopa ile cezalandırılmasını dahi isteyen ve onlardan hoşlanmadığı için Şeyhûniyye Medresesi'ndeki odasına gitmeyen Bedreddîn Mahmud, bu zatın etkisiyle değişik bir ruh haline girmiş, cezbeye tutulmuş, bütün benliğiyle kendisini tasavvufa vererek onun müridi olmuştur. Bir rivayete göre tıpkı Mevlânâ'nın Şems-i Tebrizî ile karşılaşarak cezbeye tutulduğunda kitaplarını Karatay Medresesi'nin havuzuna attığı gibi bütün kitaplarını Nil nehrine atmıştır. Tam üç defa şeyhinin talimatı uyarınca uzun süren halvetlere girmiş, hatta birinde ciddi bir şekilde hastalanmış ve yine şeyhi tarafından tedavi edilmiştir.
105 öğeden 111 ile 105 arasındakiler gösteriliyor.