“Ben kendi işime bakarım sen de kendi işine bak. Ben bu dünyaya senin beklentilerini karşılamak için gelmedim. Sen de benim beklentilerimi karşılamak için gelmedin. Sen sensin ve ben benim. Eğer tesadüf eseri birbirimizi bulursak bu çok güzel olur. Ama bulamazsak yapacak hiçbir şey yok.” Fritz Perls
Clay aralarındaki binlerce kilometrenin, onu Julia'nın yalanlarına ve canını yakma ihtimaline kar- şı koruyacağını düşünüyordu. Aralarındaki kilometre farkını kapatmadığı sürece sorun olmazdı. Bu yüzden de telefonu çalıp da ekranda Julia'nın adını görünce hemen cevapladı.
"Merhaba."
"Selam," dedi Julia uykulu ve
"Kendine iyi bak; ben burda kendimi hiçte iyi hissetmiyorum konuşmak için anca seni bulabildim, sen beni dinledin veya dinler gibi yaptın, ama olsun telefonda birisiyle yüzüm kızarmadan ellerim titremeden konuşabildim."
"İnsanları anlamakla ilgili dediğin doğru. Ben annemden niçin gittiğini bildiğim için nefret ediyorum. Biliyorum, çünkü o benim içimde."
Cal'in başı eğik, sesi kırıktı. Li ayağa fırladı.
"Sakın." Dedi sertçe. "Duydun mu? Sakın bir daha görmeyeyim. Elbette içinde taşıyor olabilirsin. Herkes taşır. Ama ötekini de taşıyorsun. Bak! Kaldır başını. Bana bak dedim!"
Cal başını kaldırıp bitkin bir tonda "Ne istiyorsun?" dedi. "Ötekini de taşıyorsun içinde, dinle beni, öyle olmasan taşıyor muyum diye merak bile etmezdin. İşin kolayına kaçma sakın. Kendine atalarını mazeret göstermek çok kolaydır. Sakın ha. Senin böyle bir şey yaptığını görmeyeyim. Şimdi bana dikkatle bak ki unutmayasın. Her ne yaparsan yap sen yapmış olacaksın. Annen değil."
"Buna inanıyor musun Li?"
"Evet. İnanıyorum. Sen de inansan iyi edersin. Yoksa kemiklerini kırarım."
Halife Leyla’ya dedi ki:
“Sen o musun ki, Mecnun senin aşkından
perişan oldu ve kendini kaybetti.
Sen başka güzellerden daha güzel değilsin.”
“Sus!” dedi Leyla, “Çünkü sen Mecnun değilsin.”
Ben kendi işime bakarım sen de kendi işine bak. Ben bu dünyaya senin beklentilerini karşılamak için gelmedim. Sen de benim beklentilerimi karşılamak için gelmedin. Sen sensin ve ben benim. Eğer tesadüf eseri birbirimizi bulursak bu çok güzel olur. Ama bulamazsak yapacak hiçbir şey yok.”
Fritz Perls
"İşte şimdi güzel bir şeyler yapmaya başladın," de- di Clay. "Ve o yüzden de sonuna kadar gitmen gereke- cek. Beni ağzının içine aldığında, sonuna kadar, tama- mıyla alacaksın."
"Oh, evet alacağım, kesinlikle sonuna kadar alaca- ğım."
Clay'in çamaşırını indirdi ve içinde yanan ateşten kıpkırmızı olmuş
başkasının dediğini yapma.
onu dinledikçe kendinden kopuyorsun.
kendin değil, o insan oluyorsun.
hem o senin nasıl mutlu olduğunu senden daha iyi
nasıl bilebilir?
herkesin doğrusu kendine.
sen kendi doğrunu yarat.
"Kendini unutacak kadar çok sevdiğin herkesi bir gün kaybedersin.
Çünkü hayat her zaman önceliğin “sen” olması gerektiğini hatırlatmak için kendi değerini unutacak kadar çok sevdiklerini alıp götürmek zorunda kalır."
gerçekten seven için başka bir yol yoktur.
gideceği yol ne olursa olsun, yolun sonunda yine seni bulur, o yol yine sana çıkar.
bekleme.
seviyorsa, gelir.
gelmiyorsa, gittiği yolda sen yoksun demektir.
gerçekten istediğin hayatı mı yaşıyorsun yoksa onların istediklerini mi?
ne kadar dinliyorsun içindeki sesi?
“sus!” mu diyorsun düşüncelerine, öldürüyor musun onları?
yoksa doya doya nefes almalarına izin mi veriyorsun?
kurduğun hayalinin gerçekleşmesi için mi uğraşıyorsun, yoksa “sen bunu yap.” dedikleri bir hayalin peşinde misin?
birini unutmak için başka birini kullanarak, onu sevmeye mi çalışıyorsun?
yoksa gerçekten iliklerine kadar sevdiğin biriyle misin?
cevap ver...
ben değil ama “kendin” senden cevap bekliyor.
hep başkalarını suçluyorsun.
anlamıyorlar.
sana “bir” hayat verildi ve “bir” gün gülerek hatırlanan, bu dünyadan geçip gidenlerden “biri” olacaksın sadece, ne yarın ölecekmişsin gibi ne de uzun yılların varmış gibi yaşa.
kendine iyi bak.