Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

serap

... tuhaf birer yaratıktı insanlar;tekrarın tekrarlananın örtüsü olduğunu anlayamadan, aynı el sallayışların, aynı gülüşlerin, aynı yürüyüşlerin ya da aynı oturuşların içinden geçe geçe damaklarına bulaşan uzak bir serüven tadıyla dönüp dolaşıp aynı noktada yaşıyorlardı.
Reklam
Belki de ikiyüzlü bir pencereydi benim gördüğüm; ondan geçen bakışın hangi taraftan geldiği hem görenin hem de görülenin yaşadığı duygulara bağlıydı.Üstelik ona ille içeriden ya da dışarıdan bakılacak diye keskin bir kural da yoktu, göz yetiyorsa aynı anda iki taraftan da bakılabilirdi.Hiç kuşkusuz bir pencereden eğilip bakan kendisini görürdü düş kadar yakın bir uzaklıktan...Ola ki şaşırırdı önce; bir yanıyla, yüz yüze geldiği insanın kendisi olduğuna inanmak istemezdi. Peki, ya pencerenin karşı tarafındaki; o inanır mıydı aslında kendisinin öteki olduğuna!
O her şeyin mutlaka bir iz bırakacağına inanıyordu, izsiz şey olmazdı; kuşların bile izi vardı gökyüzünde, sözcüklerin dişte, bakışların yüzde.Güvercin, tahta merdivenleri hiç çıkmamış, kümesin önünde yem tasını unutmamış, güneşli günlerde kağnı tekerleğine sırtını verip dantel işlememiş, pencere camına burnunu gömüp of çekmemiş ya da altın sarısı saçlarını sarkıtarak eğilip sokağa bakmamış gibi, ardındaki her şeyi silerek kaybolamazdı.Buralarda bir yerde izler olmalıydı, en azından onu iten ya da çekip götüren her neyse onun izleri ...Farklı eksikliklerin içine gizlenmiş bir fazlalık belki, bir eksiklik.Bu, bir boşluk bile olabilirdi.
Sayfa 44 - Everest yayınlarıKitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
İnsanlar genellikle dertlerinden kurtulmak için geleceğe kaçar; zamanın yoluna düşsel bir çizgi çeker, bu çizginin ötesinde o anki dert ve sıkıntılarının sona ereceğini sanırlar.
Yaşamanın çetin bir iş olduğunu daha önce de belli belirsiz duyumsamıştım zaman zaman . Şimdi ise kılı kırk yaran düşüncelere dalmak için karşıma yeni nedenler çıkmıştı. Tüm bilgilerde bir çelişkinin yattığı sezgisi bugüne kadar gönlümde hiç eksik olmadı. Çünkü yoksulluk içinde , zahmet ve meşakkat içinde geçti yaşamım , öyleyken başkalarına
Reklam
“Nedir sizi üzen?” “Her şey.Ne yaşamak geliyor elimden, ne ölmek.Her şeyi düzmece ve aptalca buluyorum.”
Madem bizi sevindirecek başka şeyimiz yok, kendilerine sevimli birkaç şey buyur edelim ki şu duygusuz insanlar yaşamın yalnızca yüzeysel bir şey olmadığını anlayabilsinler.
Şöyle biraz bilinçli şekilde keyfini çıkaramadığım gençliğimin kırpılıp budanarak yoksullaştığını görüyordum.
Dışarıdan bakıp yaşamıma şöyle bir göz gezdirdiğimde, pek de mutlu bir yaşam olduğunu söyleyemeyeceğim bunun. Ne var ki, içerdiği tüm yanlış ve hatalara karşın mutsuz bir yaşam olarak da niteleyemeyeceğim doğrusu. zaten işi mutluluk ya mutsuzluk açısından ele almak düpedüz budalalıktır; çünkü bana öyle geliyor ki, yaşamımın en mutsuz günlerini en neşeli günlerine değişmezdim. bir insanın yaşamında önemli olan, önüne geçilemeyecek şeyi bilinçli bir şekilde sineye çekmekse, iyinin de kötünün de gereği gibi tadını çıkarmak ve dış yazgıdan ayrı, daha gerçek, rastlantı karakteri taşımayan bir iç yazgıyı ele geçirmekse eğer, kendi yaşamım için yoksun kötüydü denemez. dış yazgı herkes gibi benim üzerimden de geçip gitti, karşı durulamaz ve tanrılar tarafından alnıma yazılmış. ne var ki, içteki yazgım benim kendi eserim oldu; tatlılığı da acılığı da benim sayılan, sorumluluğunu tek başıma üstlenmeyi düşündüğüm bir eser.
Toplum içinde olduğum zamanlarda da hayranlığımı ifade ederken yapay bir heyecan sergileyip etkileyici şeyleri abartarak içimin ne kadar hissiz ve kayıtsız olduğunu gizlemek için bir anlamda gösteri yapıyordum.
Reklam
Hiçbir yere tutunmadan, hiçbir yerde köklenmeden, akan suyun üzerinde kayar gibi yaşıyordum ve bu soğuklukta ölü, cesedimsi bir yan olduğunu gayet iyi biliyordum; gerçi henüz çürümenin kötü kokan soluğu hissedilmiyordu, ama umarsız bir dokunluk, acımasız, soğuk bir duygusuzluk yerleşmiş, yani bedensel anlamda gerçek ölümün ve çürümenin dışarıdan da görüldüğü aşamanın eşiğine gelmiştim.
Yapacak hiçbir şey yoktu, duyacak hiçbir şey yoktu, görecek hiçbir şey yoktu, her yerde ve sürekli olarak insanın çevresinde hiçlik, zamandan ve mekandan mutlak anlamda yoksun bir boşluk vardı. İnsan bir aşağı bir yukarı gidip geliyordu ve onunla birlikte düşünceler de bir aşağı bir yukarı, bir aşağı bir yukarı gidip geliyordu, sürekli gidip geliyordu. Fakat sonuçta düşüncelerin de, ne kadar herhangi bir özden yoksunmuş gibi görünürlerse görünsünler, bir destek noktasına ihtiyaçları vardır, aksi taktirde dönmeye ve anlamsız bir biçimde kendi etraflarında çember çizmeye başlarlar; onlar da hiçliğe dayanamazlar. İnsan bir şey bekliyordu, sabahtan akşama kadar bekliyordu ve hiçbir şey olmuyordu. İnsan tekrar tekrar bekliyordu. Hiçbir şey olmuyordu. İnsan bekliyor, bekliyor, bekliyordu, düşünüyor, düşünüyordu, şakakları ağrımaya başlayana kadar düşünüyordu.Hiçbir şey olmuyordu. İnsan yalnız kalıyordu. Yalnız. Yalnız.
Aslında her şey, gerçekte o kadar zengin olmadıkları halde zenginlere benzemek isteyen, bu yüzden de ancak birbirlerine benzeyebilen insanlarınki gibiydi.
... ama yüzü bütün ölülerde olduğu gibi güzel, daha önemlisi yaşarken olduğundan daha anlamlıydı.
Dünyaya özgürlüğün gelmesi için bu kadar cinayetler ve alçaklıklar mı gerekli yani ?
47 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.