Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

oqres

oqres
@serqo
İzmir
Dersim
49 okur puanı
Aralık 2017 tarihinde katıldı
Şubat ayının bir sabahı, önceki akşamdan hiçbir şey anımsamayan ve Felix’in yatakta, yanıbaşında ölmüş olduğunu gören Victoire, valizini hazırladı, bankaya uğradı, ardından bir taksiye atlayıp Montparnasse Garı’na yollandı.
Reklam
Sığır Pazarı’nın önündeki seyyar satıcılar, aç karınları hatırlatarak çocukların kısa vadeli özgürlük düşlerini bölüyorlar. Cebindeki birkaç kuruşu, dönme dolap özgürlüğüyle köfteli ekmek isteği arasında paylaşamayan, bocalayan çocuklar. Çocuklarını seçime zorlayan büyükler. “Bir simit daha yersen dönme dolaba binemezsin ha!”
Nöbet değişimlerinde, sayımlarda kışlanın taş duvarlarında yankılanan, binlerle, onbinlerle çarpılan postal seslerini unutma. Mahkeme dönüşlerini, tahliyesi reddedilenlerin içlerine gömüverdikleri umutları, işkenceden gelenlerin bir de kendi kendilerine sürdürdükleri işkenceyi, ezilmiş, horlanmış kişiliklerin toparlanmak, eskisinden sağlam olmak için çektikleri sessiz doğum sancılarını, uzun gecelerdeki sohbetleri, bir bardak çaya, kahveye duyulan sevinci, mektup dağıtımında çarpan yürekleri, mektupsuzların dış dünyaya duydukları kırgınlığı, alışmamak, unutmamak, sinmemek, tükenmemek çabalarını, dostlarla paylaşılan acıları unutma. Her şeyi yeniden düşünmek, sevmek, inancını bilemek duygusunun verdiği mutluluğu, temiz, yararlı, bekletilmiş kini unutma... Bütün bunları, daha nice şeyleri unutacak mısın? Bir soru ve bir umut. Bir inanç ve kuşku. Hepsi vardı davranışlarında.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Daha doğru, daha iyi yapmalı artık her şeyi ve en zoru da bu. Çektikleri, çekilenler boşa çekilmemiş olmalı, boş acılara, budalalıklara indirgenmemeli. Bunun gerçekten böyle olması, yeni ve güçlü başlangıçlar zor. Zora katlanmak, doğrusu zoru sevmek, benimsemek gerekiyor. Yeniden tutuklanmaktan niçin korkmamış olduğunu anlıyor. Bütün bu zorların içinde en kolayıydı tutuklanmak. Seçmeyi ve davranmayı erteleyen, elinde olmayan bir sorumsuzluk.
Gözlerinin önünde bayağı tiksindirici biçimler alıyor cop. Kötü, hasta beyinlerin bu aracı, olabilecek en iğrenç erkeklik organına dönüştürdüklerini anımsıyor. Doğayı bile en çirkine dönüştürebilen kafalar! Onların erkeklik organı. Olabilecek en çirkin, en adi biçimde. Cop.
Reklam
Bu sokaktan geçen şehirli kısmının çoğu hiç bir şeyi karşılıksız yapmaz. Gülmeyi de. Ya kendisini alsın diye yavuklusuna güler, ya iyi et versin diye kasaba güler, ya terfi edilsin diye müdürüne güler, ya oy versin diye halka güler. Böyle, karşılıksız gülmeyi bilmez. Durup dururken gülenden de kuşkulanır. Suratını asıverir, benden bir şey isteyecek diye.
Sen, sırf çevrende sana sıkıntı veren ve bu yüzden karşı çıktığın şeylere, daha da karşı çıkmış olmak için dostluk ediyorsun benle. Benim gibileri beğenmekle kendi içinde bir değişim yaptığını sanıyorsun. Benim, başka türlü olması mümkün olmayan nice ufak davranışım, sende hayranlık uyandırıyor. Doğal davranışlarımın önemsenmesi rahatsız ediyor beni, çünkü bunlar benim marifetim değil içinde büyüdüğüm koşulların sonucu. Bir işçi çocuğu olmamı da önemsiyorsun, oysa bu da benim marifetim falan değil. Dostluğumuzun sağlıklı olabilmesi için, yanlış yere edindiğin komplekslerin ışığında görmemelisin beni. Bunların dışında, yalın ve çıplak, beni, benim sorumlu olduğum yönlerimle değerlendirmelisin.
Anam kaçınca, babamla karşılıklı oturup ağlardık. Öyle güzel ağlardı ki babam. O zaman anama kızar söverdim. Babam kızardı, 'anana sövme', derdi, 'kadın çok çekti, kusuru yok.' Kim kabahatli peki, derdim. Babam, yumruğunu sıkar, susardı. Bana verecek cevabı yoktu.
Biliyor musun Zerav? Evrenin şafağında, bütün yaratıklar bir ahenk içinde yüzüyorlardı. Yaratılışın kaosu bunu bize unutturdu. Ama sanatçının ruhuyla uyumlu bir lavta sesi, başlangıçtaki ahengi bizlere anımsatabilir.
Senden bazı şeyleri sakladığımı kabul ediyorum ama sana hiç yalan söylemedim. Şu erik ağacının üstünde çiçek açmış bir tomurcuk görüp "işte erik" desem, yalan mı söylemiş olurum? Hiç de değil, sadece gerçeği bir mevsim önce söylemiş olurum.
Reklam
Yürümek yatıştırır. Yürümede sağaltıcı bir güç vardır. Düzenli biçimde hep bir ayağı öbürünün ilerisine basma, aynı zamanda kolları ritmik bir biçimde kürek çeker gibi sallayıp soluma sıklığının yükselmesi, nabzın hafifçe uyarılması, gözün ve kulağın yönün saptanmasına ve dengenin korunmasına yönelik etkinlikleri, akıp giden havanın deri yüzeyinde duyumlanışı. Bütün bunlar bedenle zihni hiç karşı durulmaz biçimde birbirine yaklaştıran ve ruhu, ne kadar dumura uğramış, zedelenmiş de olsa, büyüten, genişleten olaylardır.
Bütün gücü "yapardım, yapabilirdim, yapmak isterdim" ifadelerindeydi ve kafasında en korkuncundan varsayımsal tehditleri, ilenmeleri kuran Jonathan aynı anda, bunları hiçbir zaman gerçekleştirmeyeceğini de pekâlâ biliyordu. O bu işin insanı değildi. Ruhsal çaresizlikten, akıl karışıklığından ya da birden gelen bir nefretle gözünü kan bürüyüp suç işleyecek biri değildi; böyle bir suç kendisine ahlaka aykırı geleceği için değil, yalnızca kendini eylemle ya da sözlerle dışa vurmak hiç elinden gelmediği için. Eylemde bulunan biri değildi o. Rıza gösteren biriydi.
Kendini kendinden bir an için ayırmaya, kendi bakış açına dışarıdan, tarafsız bir gözle bakmaya çalışmanı istiyorum senden. Kendi dengeni kaybetmekten korkuyorsun sen. Oysa değişim illa dengeni bozacak diye bir şey yok ki; hayat durağan bir nesne değil ne de olsa. Bir süreç. Hayatta kımıldamadan durmak olası değil. Akıl düzeyinde sen de biliyorsun bunu, ama duygusal olarak reddediyorsun. Bir andan sonraki âna geçildiğinde hiçbir şey aynı kalmıyor, aynı nehirde iki kez yıkanamazsın. Hayat; evrim; uzay ve zamandan, madde ve enerjiden olma bütün evren; varoluşun kendisi özü itibarıyla değişim demek zaten.
Dünyayı çocuklarının güven içinde büyüyecekleri bir yer haline getirmek için, pilotları bombardıman uçaklarının başına oturtup, çoluk çocuk katletmeye gönderen politikacıların yönettiği bir ülkede büyümüştü ne de olsa.
314 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.