"Çiçekler neden ölümü çağrıştırıyor?" (Yeşil Koku)
"Boncuklar rengarenk.Hepsini alıp birer birer yutsam. İçim renklerle dolsa. Bastırsa evin katran karasını." (Boncuklar,)
"Sesin kaybolsa da karşımda otur anne. Kaçıp gittiğin yerlerde daha mutlu olmadığını kim bilebilir?" (Kör Makas)
Benim takılı kaldığım bu
Bir yanılgının, binlerce yenilgiden daha keskin olduğunu gördüğünde eve dönmek isteyeceksin ama ev; kapı duvar olacak. Ve sen, bildiğin denizlerde yeniden boğulacaksın. Aşina yüzler el olacak, ve yalnızlığı şah damarında hissedeceksin. Sonra geçecek. Her şey geçer, bilirsin.
Ve sonra yolun tam ortasında ayaklarının dermanı kesilecek, dizlerinin
Hepimizin hayatında sarıp sarmaladığı, kendine ait hissettiği bir kitabı vardır.
İşte benimki de Sefiller!!
Yollarımız ilk olarak bir köy okulundayken kesişti.
Küçücük ellerimle okulun sobasını yakmaya çalışırken sefilliğin ne olduğunu o an anlamıştım.
Kitabı okumaya başlayınca hayatta ne denli sefilliklerin olduğunu görmüş cosette'nın üşüyen
Oğuzcan’dan Dörtlüklerin Var Oluşları: Yüz Yıl Yanarım Yanmayı Öğrendimse
Dörtlükler, şiir dilinin anlam ve biçim itibariyle birbirini tamamlayıp bütünlük sağlamasıdır. Dört satırlık şiir birimidir. Varlığında var olan bir duygu, his ve iletişim aracıdır. Türk şiir dünyasında da en çok kullanılan dörtlükler olmuştur. Divan ü Lügat-it-Türk’teki
Ne düşüneceğimi bilemiyorum doğrusu. Öyle bir çıkmazda kaldım ki! Ne yaptın be sevgili Aslı. Ben ki sana karşı her zalım Aslı diyene kızar, seni savunurdum. Şimdi ise darmadağın ettin beni.Yapamıyorum. İçimde fırtınalar koparken bile nefret dolu sözler dökemiyorum ortalığa. Minik bir ruhun ne kadar acı çektiğini duyduğumda/ gördüğümde ruhumun en
Tıp tarihinde kadınların uğradığı ayrımcılıkları (?) anlatan feminist (!) bir kitap. Elbette 10 iddia varsa üçüne falan kaynak verilmiş. Kitabı gömmeye başlamadan önce şunu belirteyim, ben "Kadınlar ayrımcılığa uğramadı" demiyorum ama ayrımcılık iddiasının da bir sınırı vardır, ortaya bir şey koymalısın ki hem iddian ciddiye alınsın hem
Kara Tahtaya Tırnak Sürtmeyle Çıkan Ses Neden Rahatsızlık Vericidir?
Bilirsiniz, mutlaka sınıfınızda o "sinir bozucu" insan vardır: kara tahtaya gider ve tırnaklarını yukarıdan aşağıya doğru bastırarak tahtaya sürer, bu kılları diken diken yapan, son derece rahatsız edici, dişlerinizi sıkıp kulaklarınızı tıkamanıza neden olan bir ses
bir yanılgının, binlerce yenilgiden daha keskin olduğunu gördüğünde eve dönmek isteyeceksin ama ev; kapı duvar olacak. ve sen, bildiğin denizlerde yeniden boğulacaksın. aşina yüzler el olacak, ve yalnızlığı şah damarında hissedeceksin. sonra geçecek. her şey geçer, bilirsin. ve sonra yolun tam ortasında ayaklarının dermanı kesilecek, dizlerinin
Suskunlar musikinin, musikiye duyulan aşkın, sessizliği de kapsayan seslerin, insana üflenen nefesin, iyilikle kötülük arasındaki kavganın romanı. İhsan Oktay Anar'ın ustalık romanı diyebiliriz.
Diğer kitaplarında olduğu gibi mizah ögesnii de barındıran keyifli bir yolculuk yaptırıyor okuyucusuna.
En çok sevdiğim ve tebessüm etmemi sağlayan Kalın Musa karakteriydi.Cimri,bencil bir yapıya sahip olmasına rağmen beslediği tavuğu kesip kemiklerini eline alınca zavallı adama inme iner.
Çok fazla karakterin yer almasına rağmen ana karakter Eflatundur.Eflatun roman boyunca bir ıslık sesi duyar ve o sesin peşinde gider .Eflatun’ls tasavvufa gönderme yapar.
Birde Tagut vardır şeytanı temsil eder.
Keyifli, sürükleyici,fantastik bir roman.
Sesin tonu, kelimelere ihtiyaç kalmaksızın sevgi, saygı vb. birçok manaya hamildir. Bazen de bu bir saygı ifadesi manasına hamildir. Onun için sahabeye peygamberin huzurunda ses tonlarını ayarlamaları istenmiştir. Buna dikkat etmeyenler yerilmiş, riayet edenler ise övülmüştür: "Ey İman Edenler! Seslerinizi peygamberin sesinden fazla çıkarmayın, birbirinize bağırdığınız gibi ona bağırmayın; sonra farkında olmadan amelleriniz boşa gider. Allah Resûlü'nün yanında seslerini kısanlar var ya, işte onlar, Allah'ın gönüllerini takva yönünden denemeye tabi tuttuğu kimselerdir. Onlar için büyük bağışlanma ve büyük bir ödül vardır."[ Hucurat,49/2-3 ] Burada her ne kadar Hz. Peygamber ile ilgili bir durum söz konusu olsa da, Kur'an'ın başka bir yerinde sesi ölçülü kullanmanın aslında insana yakışır genel bir tavır olduğu dile getirilmektedir: "Yürüyüşünde ölçülü ol, sesini yükseltme; çünkü seslerin en çirkini merkep anırmasıdır." [ Lokman,31/19 ]
Sesin ölçüsü, terazisi kaçar ise muhatabımız olan çocuk da bizden kaçar. Çünkü yüksek bir ses şiddetin habercisi ve öncülüdür. Çocuk ise zayıf ve ürkektir.
Ebeveyn ve eğitimciler tarafından böylesi bir tavır ile karşılanan çocuk özgüvenini yitirir, masumiyetten kaynaklı ürkekliği korkaklığa dönüşür. Kendisine anlatılan bir şeyi anlamadığı halde anlamış gibi yapar. Öte yandan bu çocuk zamanla aynı ölçütte cevap vermeye ve arsızlaşmaya başlar. Ecdat şöyle demiştir:
" Çocuğu aç bırakma hırsız olur, çocuğa çok kızma
arsız olur."
Dr. A, toplantı odasının kapısını bir hışımla açtığında karşısında odanın ortasında daire şeklinde oturmuş danışanlarını gördü. Ani sesten dolayı irkilerek yerinden sıçrayanlar dışında ayağa kalkmaya yeltenenleri basit görünen bir el hareketi ve sadece güçlü insanların lügatında bulunan "Lütfen" kelimesiyle aktive olan bir büyüyle
İçimizde türlü sesler vardır. Söyledikleri farklı olduğu gibi, söyleyeni de farklıdır. Bu nedenle öncelikle söyleyen kim ona bakmak gerekir. Konuşan duygularım mı, düşüncelerim mi, yoksa kaygılarım, kuruntularım mı ayırt etmek gerekiyor. Bunun için de tabi içimize sık dönmemiz ve seslerini yakından tanımamız gerekiyor. İnsanın kendinden uzaklaşmasının sınırı yok. Öyle bir noktaya gelir ki başkalarının seslerini içselleştirir de kendi sesi zanneder bir süre sonra. Bu nedenle illa ki kendimizi bilmemiz, içimize dönmemiz, bize ait olanı bulmamız şart. Bize ait olanı bulduktan sonra da olduğu gibi kabul etmek zorunda değiliz. Duygunun sesini de, düşüncenin sesini de terbiye etmemiz gerekebilir.Bunun için de onların beslendiği malzemeyi değiştirmek çok önemlidir. Yani duygumuz düzelsin, düşüncemiz doğrulsun istiyorsak beynimize ve kalbimize ne koyacağımızı iyi değerlendirmek lazım. Önüne gelenin gireceği bir kahvehane ya da boş şeylerin atıldığı bir çöp tenekesi değil ne beynimiz, ne kalbimiz. İçimizdeki sesleri tanıyıp, ayırt ettikten; gerekli olana kulak verip gereksiz olanı susturduktan; seslerin sahiplerini terbiye ettikten; bunun için de beynimize ve kalbimize arıtılmış güzellikleri koyduktan sonra kendimizle aramız da düzelir, işlerimiz yoluna da girer.
//A.
Mekke'de inen Lokman sûresi, Kûfiyyûna göre 44 âyettir.
Rahman, Rahim Allah 'ın Adıyla
1. Elif-Lâm-Mîm.
2. Bunlar {bâtıla karşı Allah tarafından muhkem kılınmış} hakim kitabın âyetleridir.
3. (Bunlar) ihsan edenler {yani, takva sahibi olan kimseler} için {dalâletten kurtaran} bir hidâyet ve {azabtan uzak tutan} bir rahmettir.
Allah Teâlâ,