En büyük palavra mutlu sondur..
Gercek ve hayal,dahilik ve delilik..
Asil...
Kalın duvarların ve sessizliğin baskısıyla birbirine yapışmış üç kişi. Bir anne, bir baba, bir de sen. Birbirlerinden başka her şeye sahip bir aile. İçinden zamanın geçmediği, üç odalı bir buzdolabı. Her şeyin ve herkesin durduğu, her şeyin ve herkesin durmak zorunda kaldığı bir aile tablosu.
Ne iyi ne kötü.
Zamandan muaf tutulmanın ödülü.
Hiçbir şey olmamak.
Hiçbir sıfatı sırtında taşımamak. Kamburların hiç doğmadığı bir ev. Ne güzel ne çirkin. Ne zeki ne aptal. İçinde kuralların olmadığı bir ev. Tek kuralın ev olduğu bir ev. Doğduğun ev. Doğumevin.İşte Asil böyle bir eve dogdugunu dusunuyordu..
Asil için İnsanlar çevresinde değil, içinde yaşıyorlardı. Sahip olduğu bir kişilik ve karar verme düzeneği yoktu.
İçinde annesi, babası, okulda tanıştığı, ancak asla arkadaş olamadığı kişiler vardı.
Gündelik hayat gerektirdiğinde, kararları sırayla onlar veriyordu. Ancak aynı anda konuşuyor, aynı anda yaşıyorlardı. Bu yüzden hangisinin kararının uygulanacağını belirlemek için canının acıması ve saatlerin geçmesi gerekiyordu. İçi, tanıdığı herkesle dolu olarak yaşamasının nedenini annesine sorduğunda, “Çünkü aptalsın!” yanıtını alıyordu. Düşüncelerini ölmeden bağışlamış bir hayırsever olamayacağına göre annesinin biçtiği sıfatı kabul ediyordu. “Aptal”...!
Aynı yerde kaldıkca nesneler ve insanlar yozlasır,çürür ve de leş gibi kokmaya başlar..Asil de öyle yaptı evini terketti,aynı yerde kalmadı ve bunu dahice ve delice yaptı.. Yahya ile olan bagı etkileyıcıydı..