Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
71 syf.
·
Puan vermedi
"Ruhsal İç Kanama" Özellikle askeri darbelerde hapsedilip işkence görmüş daha sonra yabancı ülkelere sığınmış -politik göç etmiş- insanların, uzun süreli ruhsal sorunlarına ve yol açtığı çevresel faktörlere değinen kısa ama çarpıcı bir kitap. İşkenceye maruz kalmış, depresyon ve korku duygusu ayırt edilemeyecek kadar bütünleşmiş olan bu insanlar, geri kalan hayatlarında bulunduğu ortama, girdikleri işlere(ki birçok kişi kısa sürede birçok iş değiştirmiş hâliyle kalıcı bir işe sahip olamamışlardır.), çevresinde ki insanlara, ailelerine, uyum sağlayamamış ya da sağlama konusunda uzun yıllar zorluklar yaşamışlardır. İnsanlar arasındaki iletişimleri düzelmemiş, kendi bütünleklerinden kopmuş vaziyette, bulundukları her ortamı, gerginlik alanı olarak gördükleri için kendileriyle birlikte çevrelerine de istemeden de olsa zorluklar yaşatmışlardır. Birçoğunun aileleriyle yaşadığı iletişimsizlik, geçimsizlik ve artarak devam eden şiddetli tartışmalar nedeniyle eşlerinin çocuklarıyla birlikte evi terk ettiklerine değinir. Bir çatı altında olayı yaşayan, ruhsal bozukluğa sahip tek kişi gibi görünüyor olsa da bulaşıcı hastalık gibi ailenin tamamı etkilenir, ki bu kişilerin çocukları da başvurdukları sosyal yardım kuruluşlarınca tedaviye gereksinim duyduklarını belirtmişlerdir. Psikiyatr Serol Teber'in araştırmaları ve tedavi ettiği, işkenceye maruz kalmış kişilerin anlattıklarından yola çıkarak yazmış olduğu bu politik-psikolojik inceleme, sonuçları itibariyle kısa ama etkili kitap arayışında olanlar ve farkındalık kazanmak isteyenlerce okunmalı!.
İşkence Sonrası Yaşam
İşkence Sonrası YaşamSerol Teber · Sorun Yayınları · 19937 okunma
288 syf.
·
Puan vermedi
·
1 saatte okudu
“Boşluk” ilk satırından son satırlarına kadar tek kelimeyle “hakikat” romanı. İlk defa Ahmed Günbay Yıldız Romanı okudum. Karakterler,duygu yoğunluğu ,olay örgüsü sebebiyle fazlasıyla akıcı bir roman. Bir solukta okuyacağınız fakat etkisinden uzun süre kurtulamayacağınız bir eser. Günümüz gençliğine tavsiye edebileceğim en güzel kitap diye
Boşluk
BoşlukAhmed Günbay Yıldız · Timaş Yayınları · 20211,910 okunma
Reklam
Yaptığımız her şeyin yalnızlık korkusundan yapıldığı doğru mu? Hayatımızın sonunda pişmanlık duyacağımız her şeyden vazgeçmemiz bu yüzden mi? Düşündüklerimizi bu kadar nadiren söylememizin nedeni bu mu? Yoksa niye bütün o şiddetli geçimsizlik çekilen evliliklere, yalancı arkadaşlıklara, can sıkıcı doğum günü yemeklerine tutunup kalıyoruz ki? Bütün bunlardan vazgeçseydik, sinsice gelişen şantaja bir son verseydik ve kendimize tutunsaydık ne olurdu? Bastırılmış arzularımızın ve onların tutsaklaştırılmasına duyduğumuz öfkenin bir fıskiye gibi fışkırmasına izin verseydik? Çünkü korkulan yalnızlığın temelinde ne vardır aslında? Söylenmeyen sitemlerin sessizliği mi? Evlilik yalanlarının ve dostane yarı-gerçeklerin mayın tarlasından soluğunu tutarak görünmeden geçmek için duyulan zorunluluğun olmaması mı? Yemek yerken karşımızda kimsenin oturmaması özgürlüğü mü? Yaylım ateşi gibi süren buluşmalar kesildiğinde önümüzde açılan zamanın bolluğu mu? Bunlar harika şeyler değil mi? Cennetsi bir durum. Öyleyse neden korkuyoruz bunlardan? Nesnesini düşünmediğimiz için var olan bir korku mu duyuyoruz sonunda? Düşüncesiz ana babalar, öğretmenler ve papazlar tarafından kafamıza sokulmuş bir korku? Özgürlüğümüzün ne kadar büyüdüğünü görselerdi başkalarının bize imrenmeyeceklerinden nasıl bu kadar emin olabiliyoruz?
Sayfa 314Kitabı okudu
Evlilikte geçimsizlik (boşanma) sebepleri:
1- Evlenmelerin pek aceleye gelerek erkek ve kadının biribirini iyice araştırmadan tetkik etmeden yuva kurmasıdır: Erkek ve kadının biribirini elemeden, anlamadan, iyice sorup soruşturmadan acele evlenmeleri tehlikeli ve ömürsüz olur. Aceleye gelen evlilikler örümcek ağına benzer ki, bunların örülmesiyle dağılması bir olur. Birden parlıyan
Sayfa 94 - Aile yuvasında geçimsizlikleri doğuran sebepler
Bir kadın bir imzayla vatandaş, bir imzayla eş olur... Kiminin babası gebeş, kocası da leş olur. Kaçmayı bilmeyene ölüm tebelleş olur. Boşanmak sultanlıktır, özgürlüğe eş olur. Kara kaplı defterlere geçtik Ülker adını, Yetkimize dayanıp mağdur ettik kadını, Kendi seçmiş babasının daha leş damadını Şiddetli geçimsizlik derler kadın dövmenin adını. Ömür dediğiniz şey, uzun bir darp raporu. Kader denen kederler hep devletten ötürü, Bunu yüksek söylersen polis alıp götürü... Allah'a sevk edilir zalim kulların yükü. Aşık Serumi der ki: Boşayın ey hâkimler! Babasının dilinde; yıllardır “eller ne der?” Kocası da öğrenmiş, affa uğrar caniler, Boşansın da sokakta rahat yürüsün Ülker.
Sayfa 103 - Everest Yayınları
416 syf.
·
Puan vermedi
·
10 günde okudu
Kitaptan alıntıdır: Yaptığımız her şeyin yalnızlık korkusundan yapıldığı doğru mu? Hayatımızın sonunda pişmanlık duyacağımız her şeyden vazgeçmemiz bu yüzden mi? Düşündüklerimizin bu kadar nadiren söylememizin nedeni bu mu? Yoksa niye bütün o şiddetli geçimsizlik çekilen evliliklere, yalancı arkadaşlıklara, can sıkıcı doğum günü yemeklerine tutunup kalıyoruz ki? Bütün bunlardan vazgeçseydik, sinsice gelişen şantaja bir son verebilseydik ve kendimize tutunsaydık, ne olurdu? Bastırılmış arzularımızın ve onların tutsaklaştırılmasına duyduğumuz öfkenin bir fıskiye gibi fışkırmasana izin verseydik? Çünkü korkulan yalnızlığın temelinde ne vardır aslında? Söylenmeyen sitemlerin sessizliği mi? Evlilik yalanlarının ve dostane yarı gerçeklerin mayın tarlasından soluğunu tutarak görünmeden geçmek için duyulan zorunluluğun olmaması mı? Yemek yerken karşımızda kimsenin oturmaması özgürlüğü mü? Yaylım ateşi gibi süren buluşmalar kesildiğinde önümüzde açılan zamanın bolluğu mu? Bunlar harika şeyler değil mi? Cennetsi bir durum? Öyleyse neden korkuyoruz bunlardan? Nesnesini düşünmediğimiz için var olan bir korku mu duyuyoruz sonunda? Düşüncesiz ana-babalar, öğretmenler ve papazlar tarafından kafamıza sokulmuş bir korku? Özgürlüğümüzün ne kadar büyüdüğünü görselerdi başkalarının bize imrenmeyeceklerinden nasıl bu kadar emin olabiliyoruz?
Lizbon'a Gece Treni
Lizbon'a Gece TreniPascal Mercier · Sia Yayınevi · 20211,385 okunma
Reklam
Çocukluktan itibaren duyguların bastırılması, ona buna karşı söz söylenmemesi telkinleriyle büyüyen insanımız, sadece bedenen büyümekten öte gidemez. Zira bastırılmış, ifade edilememiş korku, kaygı, yetersizlik, başarısızhık hisleriyle hayattaki rollerine devam edenler, bu sıkışmış enerjilerini en olmadık yerde en olmadık şekilde boșaltabilirler. Bu sıkışmış enerjilerin ifadesi bazılarımızda migren, kalp çarpıntısı, yeme bozuklukları, madde bağımlılıkları, kimilerinde kaygı bozukluğu, gelecek endișesi, titizlik, mükemmeliyetçilik, bazen de şiddet, şiddetli geçimsizlik, cinsel fonksiyon bozuklukları olarak karşımıza çıkar.
Çocukluktan itibaren duyguların bastırılması, ona buna karşı söz söylenmemesi telkinleriyle 'büyüyen' insanımız, sadece bedenen büyümekten öte gidemez. Zira bastırılmış, ifade edi- lememiş korku, kaygı, yetersizlik, başarısızlık hisleriyle hayatta- ki rollerine devam edenler, bu sıkışmış enerjilerini en olmadık yerde en olmadık şekilde boşaltabilirler. Bu sıkışmış enerjilerin ifadesi bazılarımızda migren, kalp çarpıntısı, yeme bozuklukları, madde bağımlılıkları, kimilerinde kaygı bozukluğu, gelecek endişesi, titizlik, mükemmeliyetçilik, bazen de şiddet, şiddetli geçimsizlik, cinsel fonksiyon bozuklukları olarak karşımıza çıkar.
Şiddetli geçimsizlik derler kadın dövmenin adını..
Sayfa 103Kitabı okudu
Evlilikte huzur tek tarafın isteklerinin yerine gelmesiyle sağlanmaz. "Benim isteklerim yerine gelmezse geçinemeyiz!" Hiçbir eş demez değil mi bunu? Fakat bu sözün vücut bulmuş hali evliliklere yansıtılıyor. Sonra da ''Aramızda şiddetli geçimsizlik var" deniliyor. Halbuki bu geçimsizlik değil şımarıklıktır. Halk arasında buna "rahat batması" da deniliyor... Eşler birbirinden beklentilerini, dikte ederek veya zorunluluk duygusu enjekte ederek dillendirdiğinde o evlilikte gönül rızası kalmaz. Oysa gönül rızasını korudukça, eşler birbirinin isteğini daha dile getirilmeden yapmaya gönüllü olur. Evlilikte sorumluluklar, mecburiyetler olduğu kadar gönüllülük esasının varlığını da unutmamak gerekir.
Sayfa 66
Reklam
bakma “şiddetli geçimsizlik” oldu adı bir kozaya sığmayacak kadar büyümüştük ortalayınca her acıyı‚ geceyarıları.
Sayfa 73 - acıortayKitabı okudu
Öfkelendiren Yalnızlık..
Yaptığımız her şeyin yalnızlık korkusundan yapıldığı doğru mu? Hayatımızın sonunda pişmanlık duyacağımız her şeyden vazgeçmemiz bu yüzden mi? Düşündüklerimizi bu kadar nadiren söylememizin nedeni bu mu? Yoksa niye bütün o şiddetli geçimsizlik çekilen evliliklere, yalancı arkadaşlık­lara, can sıkıcı doğum günü yemeklerine tutunup kalıyoruz ki? Bütün bunlardan vazgeçseydik, sinsice gelişen şantaja bir son verseydik ve ken­dimize tutunsaydık, ne olurdu? Bastırılmış arzularımızın ve onların tutsaklaştırılmasına duyduğumuz öfkenin bir fıskiye gibi fışkırmasına izin verseydik? Çünkü korkulan yalnızlığın temelinde ne vardır aslında? Söylenmeyen sitemlerin sessizliği mi? .
Sayfa 303 - Kırmızı KediKitabı okudu
185 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.