Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Sizi güldürmek istediğimi mi sanıyorsunuz baylar? Bunda da yanıldınız. Sandığınız ya da sanabileceğiniz kadar neşeli bir adam falan da değilim; sonunda gevezeliğime sinirlenek(zaten sinirlendiğinizi de hissediyorum) kim olduğumu soracak olursanız,size yedinci dereceden memurum diye cevap vereceğim.
Hiç kimseye benzemeyen bu adama deli denmez mi?
Tepem attı, başladım bağırmaya: "Ben bu evde esir miyim, köle miyim? Çocuğa bak, okula koş, evin ışı bıtmıyor, bir de bizim şehzadenin gönlünü eğlendirecekmişım, yeter artık! Ne bu yahu, yok vergisiymış, belediyesiymiş; ben insan değil miyim? Benim gezmeye, dinlenmeye hakkım yok mu?" Şeref çıktı, odaya mı, mutfağa mı gittı bilmiyorum;
Reklam
Kimse bizim çektiğimiz acıları gerçekten bilmiyor. Kimbilir büyüdüğümüzde, şimdiki acılarımızı ve üzüntülerimizi saçma bir şeymiş diye hatırlayacağız belki. Ama yetişkin olana kadarki bu uzun ve can sıkıcı dönemi nasıl yaşamamız gerekiyor? Bunu kimse söylemiyor. Kendi haline bırakmaktan başka çaresi olmayan kızamık gibi bir hastalık mı acaba? Ama kızamıktan ölenler, gözlerini kaybedenler de var. Kendi haline bırakmak olmaz. Her gün böyle bunalıma girip, sinirlensek de aynı zamanda yoldan çıkarak geri dönüşü olmayan bir hale gelen ve hayatları mahvolup altüst olan insanlar, intihar edenler var. İntihar ettikten sonra insanlar, "Ah, biraz daha yaşasaydı anlayacaktı ama. Biraz daha büyüdüğünde kendiliğinden anlayacaktı," diye üzüntülerini dile getirseler de olmuyor, keşke mevzubahis kişinin yerine kendilerini koysalar. O zaman o kadar acıya rağmen yine de sonuna kadar direnip, insanlardan bir şeyler duymak için kulak kabarttığında sadece kesin uçları olmayan doğrucu öğütler ve yatıştırıcı sözlerin tekrarlarıyla karşılaşmanın, biz gençleri ne kadar utanç içinde yolun yarısında terk edilmiş gibi hissettirdiğini görebilirler.
Sayfa 50
Ne zaman sinirlensen ruhunun bir kısmı bedenini terk ediyor. O paha biçilemez kaynaklarını gerçekten bu tür işlerde mi harcamak istiyorsun?
“Bu yaptığınız çok mu komik? Acımasızca bir şaka. Acımasız ne demek, siz bilir misiniz?” deyince, birisi “Kendi yaptığı şeye gülündüğü için sinirlenmek mi?” diye cevapladı.
Stoacıların inanışına göre canımızı sıkan birçok şey gerçek dünyanın değil, hayal gücümüzün bir ürünüdür. Rüyalarımız gibi o sırada oldukça canlı ve gerçekçi gibi gelir ama uyandığımız anda her şey anlamsızlaşır. Rüya sırasında hiçbir zaman durup, " Bunlar gerçek mi?" diye düşünmeyiz. Aynı şey öfke, korku ya da benzeri aşırı duygu durumlarımız için de geçerlidir. Üzerin­den belli bir zaman geçtikten sonra ya da başkalarına anlatmak zorunda kaldığımız zaman nedense ilk andaki etkisini yitiriverir. Sinirlenmek de uyandıktan sonra rüyaya devam etmek gibi­ dir. Seni öfkelendiren şey gerçek değildi ama buna verdiğin tepki gerçekti. Ve bu yüzden de gerçek olmayan şeyler gerçek sonuçlar doğurur. İşte tam da bu sebeptendir ki hemen uyanmalı ve kendi kendine bir kabus yaratmamalısın.
Sayfa 61 - pegasus
Reklam
Kimse bizim çektiğimiz acıları gerçekten bilmiyor. Kim bilir büyüdüğümüzde, şimdiki acılarımızı ve üzüntülerimizi saçma bir şeymiş diye hatırlayacağız belki. Ama yetişin olana kadarki bu uzun ve can sıkıcı dönemi nasıl yaşamamız gerekiyor? Bunu kimse söylemiyor. Kendi haline bırakmaktan başka çaresi olmayan kızamık gibi bir hastalık mı acaba? Ama kızamıktan ölenler, gözlerini kaybedenler de var. Kendi haline bırakmak olmaz. Her gün böyle bunalima girip, sinirlensek de aynı zamanda yoldan çıkarak geri dönüşü olmayan bir hale gelen ve hayatları mahvolup altüst olan insanlar, intihar edenler var. İntihar ettikten sonra insanlar, “Ah virgül biraz daha yaşasaydı anlayacaktı ama. Biraz daha büyüdüğünde kendiliğinden anlayacaktı,” diye Üzüntülerini dile getirseler de olmuyor, keşke mevzubahis kişinin yerine kendilerini koysalar. O zaman o kadar acıya rağmen yine de sonuna kadar direnip, insanlardan bir şeyler duymak için kabarttığında sadece keskin uçları olmayan doğrucu öğütler ve yatıştırıcı sözlerin tekrarlarıyla karşılaşmanın, biz gençleri ne kadar utanç içinde yolun yarısında terk edilmiş gibi hissettirdiğini görebilirler.
Sayfa 51
Özetle mutsuzluğumuzun birincil sebebinin kadınların erkekleri yetiştirme biçimi olduğuna karar verdim(42). . Gördüklerim karşısında emin oldum ki toplumumuz pisliğini halı altına süpürüyor, kendini de kadın bedeni üzerinden temize çekmeye çalışıyor(55). . Her erkek böyle değil elbet, ama ben zaten birer birer şahısları değil, kabul görmüş değer yargılarını ve yerleşmiş anlayışları eleştiriyorum(63). . Kadınlar iletişim sorunu yaşıyorlar. Bu bazen kendilerini ifade edememelerinden, bazen de karşı tarafın anlama kapasitesinin olmamasından kaynaklanıyor. Bazen de kadınlar herhangi bir şeyi dile getirmeden anlaşılmayı bekliyorlar. Burada şunu söylemeden geçemeyeceğim, ben dahil pek çok kadının en büyük hatası bu: İma. Laf sokma. Üstü kapalı bir şeyler anlatma çabası. Anlaşılamadığında da üzülüp sinirlenmek. Bence kadınları rahatlatacak, öğrenilmesi gereken ilk şeylerden biri istekler ve talepler konusunda net olmak. Kırılır mı, gücenir mi demeden, üslubunca neyi istediğimizi ya da istemediğimizi söylemek. İnanın hayat çok kolaylaşıyor(82). . Bunca zaman söylemeye çalıştığım en önemli şey; hayat görüşümüz, siyasi düşüncelerimiz, dinimiz, ırkımız ne olursa olsun her alandaki farklılıklarımızı bir kenara koyup hak arayışında önce el ele tutuşabilmemiz ve bazı kavgaları bir kenara bırakabilmemizdi(86). . Sonuç olarak ülkemiz, kadınlar ve çocuklu kadınlar için cehennemin provası gibidir(216). .
"Sinirlenmek mi?" diye yineledi adam; "Beni sinirlendiren bir şey olsa söylemez miyim miyim sanıyorsun? Hemen söyler, düzeltilmesini isterim. Açık sözlüyüm ben. Lafı dolandırmam orada, burada."
Sayfa 182Kitabı okudu
Kimse bizim çektiğimiz acıları gerçekten bilmiyor. Kimbilir büyüdüğümüzde, şimdiki acılarımızı ve üzüntülerimizi saçma bir şeymiş diye hatırlayacağız belki. Ama yetişkin olana kadarki bu uzun ve can sıkıcı dönemi nasıl yaşamamız gerekiyor? Bunu kimse söylemiyor. Kendi hâline bırakmaktan başka çaresi olmayan kızamık gibi bir hastalık mı acaba? Ama kızamıktan ölenler, gözlerini kaybedenler de var. Kendi hâline bırakmak olmaz. Her gün böyle bunalıma girip, sinirlensek de aynı zamanda yoldan çıkarak geri dönüşü olmayan bir hâle gelen ve hayatları mahvolup altüst olan insanlar, intihar edenler var. İntihar ettikten sonra insanlar, "Ah, biraz daha yaşasaydı anlayacaktı ama. Biraz daha büyüdüğünde kendiliğinden anlayacaktı," diye üzüntülerini dile getirseler de olmuyor, keşke mevzubahis kişinin yerine kendilerini koysalar. O zaman o kadar acıya rağmen yine de sonuna kadar direnip, insanlardan bir şeyler duymak için kulak kabarttığında sadece kesin uçları olmayan doğrucu öğütler ve yatıştırıcı sözlerin tekrarlarıyla karşılaşmanın, biz gençleri ne kadar utanç içinde yolun yarısında terk edilmiş gibi hissettirdiğini görebilirler. Biz sadece geçici heveslerin, ânı yaşamanın peşinde değiliz ama çok uzaktaki bir dağı işaret edip, "Oraya kadar giderseniz, göreceksiniz," diyorlar. Pek tabii ki bunda da doğruluk payı olduğunu biliyoruz ancak sanki şu an çok kötü bir karın ağrın olmasına rağmen ağrıyı görmezden gelip, "Hadi biraz daha dayan. Dağın tepesine çıkınca tamamdır," gibi bir şey öğütlüyorlar. Kesinlikle biri yanılıyor. Kötü olan sizsiniz.
74 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.