IV. Eleştiri varyete ve sirk sanatçılarının diliyle konuşmalıdır. Çünkü Son Akşam Yemeği mekanının kavramları sloganlardır. Ve mücadelenin çığlıkları sadece sloganlarda yükselir.
Evet, el-Kevserî eserlerinde Süfyan es-Sevrî, el-Evzâî, İmam Ahmed'in oğlu Abdullah, İbn Huzeyme ve İbn Mende gibi birçok Selef imamına karşı ağır ifadeler zikretmiş ve kimisini Mücessime olmakla, kimisini şirk ve küfür kitabı yazmakla itham etmiştir. Hızını alamayıp üç mezhep imamına da dil uzatmıştır o. Hatta Enes ve İbn Abbas (radıyallahu anhumâ) gibi sahabilere de haddi aşan ifadelerde bulunmuştur.
Onun bu tavrı karşısında Hindistan'dan Abdurrahman el-Muallimi, Mağrip'ten Ahmed el-Gumâri, Şam'dan Muhammed Behçet el-Baytar, Mısır'dan Abdurrahman el-Vekil, Mekke'den Muhammed el-Arabi b. et-Tebbânî, yine Mekke'den Abdurrezzak Hamza gibi farklı mezheplerden devrin önde gelen âlimleri ona reddiyeler yazmışlardır. Bu vb. birçok ilim ehli el-Kevserî'nin nasları tahrif ettiğini kaydedip, yaptığı tahkiklere güvenilmeyeceğini belirtmişlerdir.
De ki, yani Allah tarafından şu hitabı tebliğ et. يَا عِبَادِيَ الَّذِينَ أَسْرَفُوا عَلَى أَنْفُسِهِمْ Ey nefislerine karşı israf etmiş kullarım.
İSRAF: Mal sarfında meşhur ise de, insanın yaptığı herhangi bir fiilde haddini aşmaktır. Burada cinâyet mânâsı da tazmîn olunarak على ile sıralanmıştır. Yani ma'siyette ifrât ederek kendi
Allah-u Teâlâ için cihetin (yönün) olup olmadığını açıklamak istiyoruz. Doğrusu ne olumsuz ne de olumlu anlamda Allah-u Teâlâ'ya yön tayininde bulunmak mutlak sûrette doğru olmaz. Bunun için şu ayrıntılı açiklamanın bilinmesi gerekir: Eğer yön ile alçaklık yönü kastedilmişse, bu Allah için hem kabullenilemez hem de imkansızdir. Çünkü Allah-u Teâlâ zâtıyla ve sifatlarıyla, mutlak uluvvu (yüksekliği) kendine gerekli (farz) kıIlmıştır.
Eğer yön ile Allah'ı kuşatan yükseklik yönü kastedilmişse, bu Allah için abullenilemez olduğu gibi imkansızdır da. Çünkü Allah, yaratıklarından hiçbir şey kendisini kuşatamayacak kadar büyüktür, yücedir. Kürsüsü gökleri ve yeri kaplamış iken yaratıkları O'nu nasıl kuşatabilir ki?!
"Kıyamet günü yeryüzü bütünüyle O'nun avucundadır, göklerde sağında(sağ elinde) dürülmüş olacaktır. Allah, onların şirk koştukları şeylerden münezzeh ve çok yüksektir." (Zümer, 67)
Yok eğer yön ile, Allah' kuşatma söz konusu olmadan, O'nun büyüklüğüne ve yüceliğine yaraşır yükseklik yönü kastedilmişse, bu hem Allah-u Teâlâ için var olan bir gerçektir hem de gereklidir.
NAMAZ KILMAYANLAR
Kişi ile küfür (kafirlik) ve şirk arasındaki sınır; namazın terkidir."
(Müslim; hadis no: 82)
Her kim, namazı terk ederse, kâfir olur."
(İmam Ahmed ve sünen sahipleri sahih bir senedle rivâyet etmişlerdir.)
Ruh ve vicdanlar, tek Allah'a imandan mahrum karanlıklara gömülü bulunduklarından. "Her şey, İlâhî Kudret'in eseridir" denilmiyor ve dolayısıyla devrin insanları tarafından kâinat manasız, abes ve gayesiz mütalâa ediliyordu! İman, irfan ve basîretten mahrum bu zavallılar, bir harfin, bir kelimenin, bir kitabın müellifsiz vücud bulmayacağını biliyorlardı da, içinde bin bir türlü esrar ve hikmeti muhafaza eden Kainat Kitabını sahipsiz ve manasız kabul edecek kadar düşünceden mahrum bir perişanlık içinde kıvranıp duruyorlardı.
Bu içler acısı vaziyetiyle bütün dünyanın, tevhid inancını, Allah'ın varlık ve birliğine inanmayı insanlığa takdim edecek, gönülleri şirk, küfür ve dalâlet kirinden temizleyecek bir peygambere ihtiyacı vardı ve onu bekliyordu!
"Kendilerine izzet/üstünlük/güç kaynağı/şefaatçi/yardımcı olsun diye Allah’ın dışında ilahlar edindiler! Asla! (Kıyamet Günü) onların ibadetlerini inkâr edecek ve onların karşısında (düşman olarak) yer alacaklar."
(19/Meryem Suresi, 81,82)
Müşrikler, kendileri için bir izzet ve kuvvet kaynağı olması, Allah’ın yanında kendilerine
Hangi peygamber kendinden önce gelen peygambere rabıta yapmıştır?
Neden Allah'ınvahiyini beklemek yerineveya beklerken bir köşede oturup kendinden önceki gelen peygamberin suretini, yüzünü hayal etmemiştir. Ondan feyiz almak adına o peygamberinRABITA'sını yapmamıştır?
Bu kadar insan. Ne yaparlar? Ne düşünürler?
Hepimiz öleceğiz, hepimiz, ne sirk! Bunu bilmek birbirimizi daha çok sevmemiz için yeterli bir neden olmalı, ama değil. Son derece önemsiz şeyler bizi dehşete sürükleyip dümdüz ediyor, yutuyor.