Nasreddin hoca soğuk mu soğuk bir akşamda hanımıyla oturmuş, aralarında sohbet ediyorlarmış. Karınları aç ve evde yiyecek namına bir kuru ekmek bile yoktur. Hoca, -Ah hanım, der şöyle bir tas çorba olsaydı da içimiz ısınsaydı. -Ya, der hanımı, ne iyi olurdu! Aradan bir çeyrek ya geçer ya geçmez, kapı çalınır. Açıp bakarlar ki komşunun oğlu, elinde bir tas ile kapıda beklemekte. İkiside hayretten dona kalmış iken çocuk şöyle der: -Hocam! Annem gönderdi. Çorbanız varsa bir tas istiyor. Hoca hanımına döner ve vaziyeti özetler: -Hanım komşularımız artık düşüncelerimizin de kokusunu almaya başladılar!..
BARIŞ Çocuğun gördüğü düştür barış. Ananın gördüğü düştür barış. Ağaçlar altında söylenen sevda sözleridir barış. Akşam alacasında, gözlerinde ferah bir gülümseyişle döner ya baba elinde yemiş dolu bir sepet; ve serinlesin diye su, pencere önüne konmuş toprak testi gibi ter damlalarıyla alnında... barış budur işte. Evrenin yüzündeki yara izleri
Reklam
Buz gibi bir banyoda, daha da soğuk suyla aceleyle yüzlerimizi yıkayıp, sonra hemen sobanın başına koşuyoruz. Kara okul giysilerimiz; akşamdan hazır duruyor.
Yollar çok erken akşamda silindi, Kalmadı kaybolma ümidim bile; Başka bir şey örttü ayak sesini Ay rengi sessizliğin ötesinde. Uzakta her şeyden ve yıldızlardan inkarı oldun bütün bahçelerin, Kırmak için bir dal bile bulamayan Soğuk rüzgarlarda kuruldu evin.
Su başları intiharım susuzluğum oldu Kentler yalnızlığım şimdi benim... Duyularım hiçbir acıyı algılamıyor Derim insan değil artık buzu yakmıyor bedenim Kulaklarım sağır yabanıl seslerden Körüm, gözlerimi bir akşamda unuttum
Yüksek sesle konuşan asık suratlı bir kalabalık içinde bir sessizliği onarmaya çalışmaktan sindi üstüme bu ezgin acemilik. Bir kirlenmeden korumak için susarak yaşadığım her şeyin bir yenilgi olduğunu çok sonra öğrendim. Benim, kıyısında bir saygıyla beklediğim olanak, başkalarının çiğneyip attığı bir sıradanlıktı. Herkesin gövdesiyle var olduğu yerde yüreğini öne süren "bir beyazdım siyahlar arasında." Kimsenin başkasının gözünün içine bakmadığı, herkesin çoğalmak için aynasını yanında taşıdığı yankısız bir zamanda, insanları sulara bakmaya çağıran meczup, bir beşinci mevsim simyacısıydım, yanlışını sevip yenilgisini kutsayan. Evlerin perdesini çektiği yerde camlarımı açarak soluk almaya çalıştım, çürümüş insan kokuları arasında. Sevginin ölümden, sabahın akşamdan farkı yoktu büyük çoğunluk için. Bir solgunluktan geliyorum, evet. Aşkı bitmiş bir ilişkinin kamburu, lambaları sönen bir evden sızan yalnızlığım. Dudağımdaki titreme içimde can çekişen gelecektir. Yüreğimin çok önceden gördüğü bir sonuçtur kirpiklerimdeki buğu. Kıyılarındayım işte.. Ne isteyebilir ki kırk yerinden kan sızan yaralı bir hayvan, avcısından. Kâküllerinin rüzgârlı ülkesinde bir küçücük yer yürek büyüklüğünde; gözlerinin kahverengi suyundan bir yudum iyilik; gövdemi bir suç, bir fazlalık, gereksiz bir eşya olmaktan çıkaracak bir büyülü dokunuş, parmaklarının inceliğinden. Dünyanın kötülüğüne bir küçücük yanıt, sevgiyle. Her şeyin alışverişe döndüğü bu pazarda bir yürek hesapsızlığı. Geldim ve kıyılarındayım işte tüm kirlenmişliğim, tüm arınmışlığımla.
Sayfa 80 - Kırmızı Kedi YayınlarıKitabı okudu
Reklam
187 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.