Felsefe tarihi bir budalalıklar tarihidir. Sadece hiçbir şey bilmediğini bilen Sokrates budaladır. Her şeyden şüphe eden Descartes da. Cogito ergo sum budalalıktır. Düşüncenin iç kasılması başka bir başlangıcı mümkün kılar. Descartes, düşünmeyi düşünerek düşünmektedir. Düşünme kendi ile bağlantı kurarak bakir durumuna geri döner. Deleuze, Kartezyen budalanın karşısına başka bir budala çıkarır: "Eski budala kendinden çıkarak varacağı apaçıklıklar peşindeydi, bu esnada da her şeyden şüphe ediyordu ...
Yeni budalaysa hiçbir apaçıklık istemiyor ..., absürd olanı istiyor - bu tamamen yeni bir düşünme anlayışı. Eski budala hakikati, yeni budalaysa absürd olanı düşünmenin en yetkin konumuna geçirmek istiyor."
Düşünce tarihinin ölümsüz filozoflarından olan Sokrates, dile getirdikleriyle gençleri zehirlediği iddiasıyla yargılandı. Yaklaşık 500 kişiden oluşan bir mahkemede verildi hüküm. Sokrates, baldıran zehri içerek ölüme mahkûm edildi. Talebelerinin yanında eline aldığı zehri içmeden önce onlara son bir kez daha seslendi:
"Unutmayın, ben ne ilk ne son olacağım! Hak ve hakikati, günlük hayat kaygılarının üstünde tutan birçok insanın akıbeti benim gibi olacak."
Zehri içti Sokrates ve bundan sonra hep yaşadı. Peki, kaçımız Sokrates olma cesaretine sahibiz?
Alkibiades, tutkusu sayesinde Sokrates'in içinde gizli olanı görebilmiştir. Buna ancak bir aşık erişebilir, ancak bir aşık karşısındakinin içinde olanları görebilir veya deneyimleyebilir (…)
Yunan felsefe tarihi, özellikle Aristoteles üzerine yapmış olduğu önemli çalışmalarıyla tanınan Jaeger, 1947 yılında yayınlamış olduğu İlk Yunan Filozoflarının Teolojisi adlı yine çok ünlü kitabında Sokrates öncesi dönem filozoflarını çağdaş doğa biliminin öncüleri olarak gören ve onlarla birlikte Yunan dünyasında dinsel kaygılardan kesin bir uzaktaşmanın ortaya çıktığını ve dünyanın doğal-laik bir açıklamasının verildiğini ileri süren görüşü reddederek' onların hem filozof, hem teolog olduklarını, bugün bizim için mevcut olan din, felsefe ve bilim arasındaki ayrımın onlarda varolmadığını, orijinalliklerini meydana getiren şeyin de onların özellikle geleneksel dinin artık cevap vermediği dinsel taleplere deneysel ve akılsal malzemeyi kullanmak suretiyle cevap vermeleri olduğunu söylemiştir.
" -Seni haksız yere öldürüyorlar,
-Evet haksız yere öldürecekler, haklı yere öldürseler daha mı iyiydi?" Eşiyle arasında geçen bu ünlü sözle tanıdım ben Sokrstes'i.
Antik Yunan filozofunun yazılı bir eseri olmadığı için yaşamı ve düşünceleri ile ilgili bilgileri öğrencilerinden Platon, Ksenophon; ölümünden birkaç yıl sonra doğan Aristotales aktarmıştır. Sokrates'in yargılandığı mahkemede Platon da bulunmuş olup mahkeme savunmasını diyalog şeklinde "Sokrates'in Savunması" adlı bu eserde kaleme almıştır.
Öldürüleceğini bile bile adaletten ve doğru yoldan şaşmamıştır. "Asıl zor olan ölümden kaçmak değil, adaletsizlikten
kurtulmaktır, çünkü o ölümden daha hızlı koşar."
O da doğruyu, bilgeliği, adaleti, erdemi savunan her düşünür gibi bu yolda canı pahasına ağır bedeller ödemiştir. Kısa ama haksızlık karşısında susmayı reddeden her bireyin severek okuyacağı ve etkisinde kalacağı bir eser.
İncelemeyi Sokrates'in veda cümlesiyle buruk bir şekilde bitiriyorum.
"Benim gitme vaktim yaklaşıyor, artık ayrılmak zorundayız. Ben öleceğim, sizlerse yaşamaya devam edeceksiniz. Hangisinin daha iyi olduğunu yalnızca Tanrı bilir."
Keyifli okumalar...
...yaptıkları işi çok iyi bildikleri için sanki bilginler gibi davranıyorlar, kendi işlerinin eri oldukları için en yüce konuların hepsinden de anladıklarını zannediyorlardı. Böyle sandıkları için de gerçek bilgelikleri gölgede kalıyordu.