“Sonu mutlu biten bütün aşk hikayeleri, birkaç cümleden fazlasını haketmez zaten” demiş yazarımız. (bölüm 77-syf:439) Bu kitabında da fazla cümlelere yer vermiş.
Sıradan bir “ aşk “ romanı olmadığının garantisini verebileceğim, okurken buram buram “eski Istanbul’u” gözlerimde canlandırabildiğim, her cümlede sürekli kendimi olayların içerisinde bulabildiğim, su gibi akıp giden bir kitap. Tabii ki aşkın ve sevginin hiç eksilmediği sürprizlerle dolu sayfaları var. Böyle bir eseri keşke daha önceleri bilip okusaydım. Çok sade yazılan, bir o kadar da insanın ruhuna işleyen olay örgüsünün olduğu kadar, bir de ana karakterlerimizi kendimizde yaşabildiğimiz bir betimleme var. Kelime kelime, cümle cümle, yazılan her bir şeyde karakterlerimizin ruhuna bürünebiliyoruz.
Kemal’den, Füsun’a. Nesibe Hala’dan, Tarık Bey’e. Çetin Efendi’den, Osman’a, Papatya’dan, Feridun’a..
Çukurcuma’dan, Beyoğlu’na. Suadiye’den, Nişantaşı’na. Yaşayamadığım ve göremediğim ( yaşımdan dolayı :)-)70’li ve 80’li yılları, öyle güzel canlandırabildim ki zihnimde.
Kitaptan spoiler vermeden, kitabın bir “ okuyucusu “ olarak, başlayacak olanlara, yazdıklarımla birlikte umarım bir an önce okuma isteklerinin artmalarına vesile olabilirim.
Ve son olarak; kitapta yer almayan, lâkin benim çok sevdiğim bir söz olan, hayatımda bunu kural olarak benimsediğim ve bu kitabın “ temasına” uygun olan bir tavsiye ile bitiriyorum.
“İçinizde sevginin kırıntısı dâhi varsa, sevin sevilin.”