Ve sonuncu aksilik de yaşandı, subayın
bedeni uzun iğnelerden kurtulmadı, kanını boşalttı
ama kendisi çukurun üstünde asılı kaldı. Tırmık eski
yerine geri dönmek istiyordu ama yükünden henüz
kurtulmadığının kendisi de farkındaymış gibi çukurun
üstünden ayrılmadı. “Yardım etsenize!” diye bağırdı
gezgin, askerle mahkûma doğru, kendisi de subayın
ayaklarını tuttu. Kendisi bu uçtan ayaklara bastıracaktı,
öbür ikisi de karşı tarafta subayın başını tutacaklardı,
böylece subay usulca iğnelerden kurtarılacaktı. Oysa o
iki adam bir türlü gelmeye karar veremediler; mahkûm
adeta arkasını döndü; gezginin onların yanına gidip
ikisini de zorla subayın başucuna getirmesi gerekti.
O sırada neredeyse istemeden cesedin yüzünü gördü.
Canlıyken nasılsa yine öyleydi; vaat edilmiş kurtuluşun
hiçbir işareti yoktu o yüzde, başkalarının o makinede
bulmuş olduklarını subay bulmamıştı; dudakları sım-
sıkı birbirine bastırılmıştı, gözleri açıktı, hayat ifadesi
taşıyorlardı, bakışları sakin ve ikna olmuş gibiydi, bü-
yük demir iğnenin ucu alnını delip geçmişti.