ESKİ BİR BAKANIN, GENELKURMAY BAŞKANINA MEKTUBU...
Eski bakanlardan Rıfat Serdaroğlu, darbe yapmayacağız diyen Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’a e-posta yoluyla yerel bir internet haber sitesinden seslenmiş, örneğini bana da gönderdi. Başlığı epeyce manidar:
“Size darbe yapın diyen mi var?”
Hiçbir yorum yapmadan sizlere (özetleyerek)
Şu an çok sinirliyim ve dünden beri kitaba yorum yazmak için sabırsızlanıyorum. Haksızlık da etmek istemediğim için biraz iyi yanlarından bahsedeceğim önce.
Öncelikle kitap süper akıcı ve aslında 734 sayfa olması insanı hiç yormuyor. Ayrıca yazarın yaşının klasik Wattpad yazarlarından üstünde olduğu daha olgun olduğu da belli oluyor. Dilinde yer yer çiğlikler olsa da müptelanın diğer kitapları düşünüldüğünde fena sayılmaz. Hem yazarın 'duruca, kokuluca' gibi kelimeler kullanması az da olsa özgünlük katmış. Yazarın adını neden Işılca'ya çevirdiğini anlayabiliyorum.
Kitap aslında on beş yaşındaki kuzenimindi ve bu kitabı tam yedi kez okuduğu ve bayıldığı için merak edip okumaya karar verdim. Ama kitabın ömrümden yediğini, zaman zaman midemi bulandırdığını, sinirden beni uyutmadığını belirtmem gerek. Aslında bir kitabın bu kadar duygu uyandırması iyi bir şey olabilirdi ama duygularımın sebebi kitabın muhteşemliği değildi tahmin edersiniz ki. Tabi kimsenin ne yazması gerektiğini söylemek bana düşmez. Böyle bir konuda yargı belirtenin karşısında ilk ben olurum. Ancak yazdığınız kitapları 14- 15 yaşındaki çocuklar okuyor hayran oluyorsa biraz sorumluluk almak lazım diye düşünüyorum. Devamı
expectokitabum.blogspot.com.tr/2017/05/kole-is...
Toplumsal terapi ve bireysel sorumluluk
Bireylerin bilinç altını dolduran, kirleten o kadar çok olumsuz imge, simge, anı var ki, bunları tespit edip tasniflemek mümkün değil.
Çünkü bu durumlardan etkilenenler bile detayları hatırlamayabilirler.
Peki bu yargıya nasıl varıyoruz?
Alâkasız şeylerden olağanüstü alınganlık gösterenlerden.
Neden
Öncelikle arkadaşlar bu incelemeyi bir pedagog bir öğretmen veya bir eğitimci edasıyla yazmadığımı belirtmek isterim. Kaleme alırken bir sosyolog ve 20 yıl bu eğitim sisteminin içinde olan bir fert olarak kaleme aldım. Elimden geldiğince bilimselliğe girmemeye sadece kendi alanımın noktalarına değinmeye çalışacağım. Önce kitap hakkında sonrada
Prof.Dr. ilhami Güler
‘Vicdan Böyle Buyurdu’ kitabının yazarı İlhami Güler “Söylemekten doğan zarar, söylememekten doğan zarardan daha azdır” diyor.
Kur’an, Allah’ın kendi yarattığı (91/8) insan vicdanı/aklı, insan dili (Arapça), insan (Hz. Muhammed) aracılığı ile insanlara (Araplara) hitabıdır. 610 ile 630 arasında vuku bulan bu
Sevmek adına ne biliyoruz? Birini nasıl severiz, ne kadar severiz? Sevmenin bir usülü var mıdır? Sevmek sanat mıdır? Bu sanatı nasıl icra ederiz? Bu sanatta usta mıyız, çırak mıyız? Daha bir sürü soru sıralayabilirim sizlere. Bu sorulara cevap niteliğinde; Erıch Fromm’un kitabı. Biraz yazardan bahsedecek olursak, Musevi kökenli Almanya doğumlu
Allah'ın rahmeti; "peygamberler göndermesi" , "kitaplar indirmesi" ve "insanlara yol göstermesi" ile mantıki en üst seviyesine ulaşır. İyilik ve kötülük arasındaki ayırım "insanın kalbine ilham edildiği" (91/8) ve insanlar "kalu-bela"da Allah'ı Rabbleri olarak tanıyacaklarına dair Allah'la bir antlaşma (misak) yaptıkları için (7 /172), bu yol gösterme (hidayet) insanın fıtratında da mevcuttur. İnsan genelde bu hususlara pek fazla önem vermez, dolayısıyla Allah, özellikle ahlaki kriz dönemlerinde
elçilerini gönderir. Çünkü insanın en kaygan ve dolayısıyla kontrolü en zor olan yönü, davranışlarının ahlaki yönüdür; oysaki yaşamını sürdürebilmesinde ve başarılı olabilmesinde en önemli amil onun bu yönüdür. Bu yüzdendir ki, yargı, yaratılıştan hidayete ve hu hidayetin korunmasına kadar devam eden
bütün bu rahmet süreci için gereklidir; zira insanın ( Kur' an tarafından takva olarak adlandırılan) bu fıtri meş'aleyi geliştirmesi hidayet sayesinde mümkündür. Çünkü o, iyi ile kötüyü bu takva ile ayırabilir
TANRI KENT filmi karnavalesk bir hava içinde açılır, samba müzik eşliğinde kamera görüntüden görüntüye geçer; bıçaklar bilenir, tavuklar boğazlanıp kızartılır, muazzam miktarlarda esrar ve kokain tüketilir... Sonra ansızın tavuğun biri bu "parti"den kaçmayı başarır. Bunun üzerine bütün millet çılgınlar gibi zavallı kaçak tavuğun peşine