Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
İdeal bir eylem biçimi yoktur. Esas olan eylemin belli bir biçim alması, ama kendisine dayatılanı sahiplenmek ye­rine kendisinin biçim yaratmasıdır. Bu da, Fransız Devrimi esnasında Paris Komünü'nün seksiyonlarındaki gibi, ortak bilginin herkese açık olmasını gerektirdiği kadar ortak bir politik ve coğrafi duruşu da gerektirir. Sıra eyleme karar vermeye gelince, şöyle bir ilke konulabilir: Herkes kendi araştırmasını yapar, sonra da bilgiler bir araya getirilir ve karar kendiliğinden oluşur, böylelikle biz kararı değil karar bizi alır. Bilginin herkese açık olması hiyerarşiyi yok eder; böylece herkes eşitlenir. Yatay iletişimi artırmak hem farklı komünler arasındaki en iyi eşgüdüm biçimi, hem de hege­monyayı son erdirmenin en iyi yöntemi olacaktır.
Serena'nin bahçesinde sıkıcı bir şey vardı, gömülü şeylerin, tek söz söylemeden, kendilerini ışığa attıklarına dair bir duygu. Sanki şöyle söylüyorlardı: Susturulanlar duyulmak için yaygara koparacaklardır, sessizce de olsa.
Sayfa 202Kitabı okudu
Reklam
Montaigne şöyle yazmış: "Başka şartların arayışındayız çünkü kendimizinkilerin keyfini çıkarmayı bilmiyoruz, ve içimizde varolanları keşfedebilmek için kendi dışımızda arayışa geçiyoruz. Aslında koltuk değneği kullanmamıza hiç gerek yok çünkü o zaman da bacaklarımızın üzerinde durmamız gerekiyor, ve dünyanın en yüksek tahtına bile çıksak bile farketmiyor çünkü gene kendi kıçımızın üzerinde oturuyoruz." Nerede olursan ol - su taşı veya kral, başkan ya da başbakan olarak tahta kurul - hiçbir şey farketmez. Nerde olursan ol, sen kendinsin.
Ebû Hüreyre'nin (radıyallahu anh) rivayet ettiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: "Allah Teâlâ bir kulunu sevdiği zaman Cebrail'e, - Ben falancayı seviyorum; onu sen de sev, der. Cebrail[aleyhisselâm] da o kulu sever. Sonra Cebrail [aleyhisselâm] sema ehline, - Rabb'iniz falanca kulu seviyor; onu siz de sevin! diye seslenir. Bunun üzerine bütün semavat ehli onu sevmeye başlar. Daha sonra bu sevgi yeryüzü ehlinin kalbine de konulur ve onlar da sevmeye başlar. Allah [Celle Celalühü]bir kuluna buğzettiği zaman ise aynen bunun gibi olur..." 22
22 Buhâri, nr. 3209; Müslim, nr. 2637; Taberâni, el-Mu'cemü'l-Evsat, nr. 2800; Tahāvi, Şerhu Müşkilü'l-Åsár, nr. 3790.Kitabı okuyor
Şayet aklın bir olay karşısında "Neden, niçin?" gibi soru sorarsa onu hemen şunu söyleyerek sustur: "Ey aciz! Daha sen kendi nefsinin hakikatini bilmiyorsun. Durum böyleyken her şeyin sahibi olan Allah'a itiraz etmek senin neyine? Eğer akıl 'Musibetlerde hangi faydalar varsa Allah istese bu faydaları musibetsiz de verebilir? İnsanları ateşe sokmakta hangi fayda tahayyül edilebilir ki? Üstelik bunda net ve açık bir durum da yoktur' derse sen de aklına şöyle söyle: 'Allah'ın hikmeti senin derecenden üsttedir. Bilmediğin konularda teslim ol! Şunu bil ki aklıyla ilk itiraz eden kişi İblis olmuştu. O ateşin çamurdan daha üstün olduğunu iddia ederek Adem'e (a.s) secde etmedi."
Sayfa 193Kitabı okudu
Etrafımızın kimlerle sarılı olduğuna dikkat etmemiz gerekiyor. Atalarımız boşuna demiyor, bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim diye. Mevlana da ' Kiminle arkadaşlık ettiğine dikkat et çünkü bülbül güle, karga çöplüğe götürür' der. Kendi gücümüzün, kendi potansiyelimizin farkında değiliz. Neler yapabileceğimizi bilmiyoruz.
Sayfa 143
Reklam
Söyle evladım, diye teselli ederdi annem beni. Söyle de içine hicran olmasın. Hicran oldu anne.
Söyle bana Nasıl unutulur düşünmek?..
• Geçen yıllar boyunca sadece onu unutmak istemişti. Şimdi düşünmek istememesine rağmen onunla ilgili hatıralar sürekli zihnine üşüşüyordu… •
Aklımı arıyorum yol ortasında Çarpıp bölmek için hüznü sevince Bir de delmek için anayasayı Mazlumlar adına karanlıklarda Aklımı arıyorum
"Seni altüst eden ne? Tek kelimeyle söyle.."
Sayfa 280 - Alfa KitapKitabı okudu
Reklam
Aradan 7 asır geçmiş Anadolu yine aynı kalmış.
On yıl Şam, üç yıl Isfahan ve altı yıl da Konya medreselerinde okudum. Fıkıh ve hadis ilmiyle meşgul oldum. O yıllarda Anadolu'nun her yanında pıtırak gibi bitiveren tarikatlar, oldum olası asabımı bozardı. Bir adamın şeyh sıfatıyla ortaya çıkıp "İslam'ı şöyle yaşayın, Allah'ı böyle anın!" diye kurallar koymasını da o şeyhin öldükten sonra bölünen tarikatını ve kurallarını da insanları aldatan birer tuzak gibi görür, bunların şeriat ilmiyle de Kur'an'la da alakaları yok, diye düşünürdüm.
Sayfa 2 - KapıKitabı okuyor
Büyük kardeşim şöyle derdi: kendi ölçülerini bulan bir millet, engeller deviren bir ırmağa benzer. İrade karşısında gerilemeyen, benzi sararmayan hiçbir tehlike yoktur.
Akif Safahat'ını İkbal'e, o da Peyam- Meşrık'ını gönderdi de Akif'e, "Bir gazeli sarhoş gibi nara attırdı bana!" dedirtti. İkbal'in narası ise daha müthişti. I. Dünya Savaşı günlerinde Lahor'da on binlerce kişinin katıldığı bir mitingde okuduğu şiirde, öldükten sonra peygamberin huzuruna çıktığını, Hz. Peygamber'in, "Söyle bana ne armağan getirdin?" buyurduğunu, bunun üzerine şöyle dediğini dile getiriyordu: "Efendim dünyada huzur ve rahat kalmadı. Gönlün arzu ettiği hayat ele geçmiyor. Varlık bahçelerinde binlerce gül, binlerce lale var ama vefasızdır onlar; terk eder bizi renkleri ve kokuları. Bunların yerine bir şey getirdim size, cennette bile benzeri olmayan bir şey; bir şişe kan. Bu senin ümmetinin namusudur, şerefidir, vicdanıdır. Bu Trablusgarb'ta Çanakkale'de şehit olan askerlerin kanıdır!" Bu hitap üzerine kalabalık dalgalandı. Kadınlar küpelerini, bileziklerini, erkekler neleri varsa küçücük servetlerini Türkiye'ye bağışladılar. Zira İkbal'in diliyle "Kendine hükmedemeyenlere başkaları hükmederdi."
Sayfa 141
Derdin Yokluğunun Çeşitliliği
Öyle dertler...Bir de böyle dertler ve şöyle dertler olmalıydı.Derdin yokluğu bile çeşit çeşitti demek ?
Sevdiğin insanlara onları sevdiğini söyle. Sonuçta tek kıymetli şey budur; yanımızda götürebildiğimiz tek şey. Durma söyle, hemen, şimdi. O küçük, sıradan, başkalaştıran kelimeleri.
Sayfa 105 - Siren YayınlarıKitabı okudu
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.