Olur ya belki okursun diye yazıyorum bu satırları Çünkü sana söyleyemediğim Çok şey bıraktım yüreğimde O kadar yarım kalmıştım ki sana Ne pahasına olursa olsun Seni kaybetmek geçmiyordu içimden Özlemek diye bir şeyin varolduğunu Yokluğunun sabahında anladım Öyle Bir bakışın Öyle bir gülüşün Ve Öyle bir ses tonun vardı ki Unutmak için çok çabaladım Ama malesef başaramadım Biliyorum her yara iyileşmek zorunda değil Bazı yolların da sonu olmaz kimi zaman Bizimde bir sonumuz yoktu ve yüreğimdeki yara kabuk bağlamaz oldu Ne zaman her şeyi bir kenara bırakıp Sana sarılmak istesem Bakışlarındaki dikenli tellere takıldı kollarım Oysa o kadar dökmüştüm ki sana içimi Maalesef sen bana hep sağır kaldın Ve hiç bir zaman yüreğimin feryadını duymadın Sana anlatacak Bir şeyim kalmadı artık Bu defa beni anlaman için değil Bundan sonra anlaman gereken bir şey Olmadığını bil diye yazıyorum Bir zamanlar beni gerçekten seveceğini Umut ederdim Bunun içinde allaha çok dua ettim Her gece uyumadan önce Hatta uykumun en ücra yerinde Fakat farkındamısın bilmem kadın Sen bu hayatta benim kabul olmayan en masum duamsın Dilerim bana yaşattıklarını
Gün gelir sende yaşamazsın
Biliyormusun
Bu hayatta herşey
Kader kısmet ve nasipten ibarettir
Şimdilerde bir tek duam var artık
Diyorum ki
Seni yüreğime koyup
Kaderime yazan allahım
Aynı şekilde aklımdanda silip atsın....
Bugün bir kitap daha bitirdim . Bana hayatımda açtığım, kapattığım, içeri giremediğim , girmek istemediğim tüm kapılarını anlatan bir kitap. Bir kitapta bir kez daha bu kadar üzüleceğimi düşünmemiştim uzun zaman sonra. Benim çektiklerime benzemiyor elbet. Ben kapılarımı çok düşünmemiş , hiç sorgulamamıştım hatta . Bir arkadaşım yazmıştı bir
Aziz Nesin kitabını daha bitirdim. Okurken mutlaka inceleme yazılması gereken bir kitap diye düşündüm. Çünkü kitapta o kadar güzel tespitler var ki, herkesin mutlaka okuması gerek. Ama son zamanlarda yaşadıklarım yüzünden bir türlü kafamı toparlayıp yazamadım maalesef. Öyle ki, alıntıları bile zamanında bitiremedim. Hani derler ya
Keşke kendime de söyleyebilsem. Uyandığımda, uyuduğumda, yediğimde, içtiğimde... En çok da bu değil miydi canımı yakan? Sonbaharın yalnızlığı demiştim öncesinde. Aslında palavra. Kendime yalnızlığımdı, kendime yabancılığım. Kendimeydi kızgınlığım. Ben olamayan bana. Gülüşünü göremediğim kendime. Yanlış anlamayın kızgınlığım kendimeydi. Ne haldeyim bilmiyorum. Aslında bu haldeyim. Bilmediğim bir haldeyim. Keşkelerim oldu hep. Söyleyip de vazgeçemediğim keşkeler. Bilip de inanmadığım. Bulup da söyleyemediğim. Görüp de dokunamadığım kendime. Ne çok çelişki var değil mi? Tam da ortasındayım işte. Ne kabullenebiliyorum ne de vazgeçebiliyorum. Öyle garip işte bu. Yazdıkça buluyorum, çizdikçe görüyorum, acıdıkça hissediyorum. Zamanı daha çok hissediyorum canımı yaktığını hissedip de ayrılamadığım zaman. Zaten vazgeçemediklerimiz değil miydi bu kadar bizi inciten? Sahi ben, biz neydik? Öğrenebildik mi? Öğrenemediklerimizden ibaretti zaten her şey. Her şey dediğime bakmayın bilemediğim bir ben her şeye bedeldi.
Olur ya belki okursun diye
yazıyorum bu satırları Çünkü sana söyleyemediğim Çok şey bıraktım yüreğimde O kadar yarım kalmıştım ki sana Ne pahasına olursa olsun Seni kaybetmek geçmiyordu içimden Özlemek diye bir şeyin varolduğunu Yokluğunun sabahında anladım Öyle Bir bakışın Öyle bir gülüşün Ve Öyle bir ses tonun vardı ki Unutmak için çok çabaladım Ama malesef başaramadım Biliyorum her yara İyileşmek zorunda değil Bazı yolların da sonu olmaz kimi zaman Bizimde bir sonumuz yoktu ve yüreğimdeki yara kabuk bağlamaz oldu Ne zaman her şeyi bir kenara bırakıp Sana sarılmak istesem Bakışlarındaki dikenli tellere takıldı kollarım Oysa o kadar dökmüştüm ki sana içimi Maalesef sen bana hep sağır kaldın Ve hiç bir zaman yüreğimin feryadını duymadın Sana anlatacak Bir şeyim kalmadı artık Bu defa beni anlaman için değil Bundan sonra anlaman gereken bir şey Olmadığını bil diye yazıyorum Bir zamanlar beni gerçekten seveceğini Umut ederdim Bunun içinde tanrıya çok dua ettim Her gece uyumadan önce Hatta uykumun en ücra yerinde Fakat farkındamısın bilmem Sen bu hayatta benim kabul olmayan en masum duamsın Dilerim bana yaşattıklarını Gün gelir sende yaşamazsın Biliyormusun Bu hayatta herşey Kader kısmet ve nasipten ibarettir Şimdilerde bir tek duam var artık Diyorum ki Seni yüreğime koyup Kaderime yazan tanrım Aynı şekilde aklımdanda silip atsın....
Cemal Süreya
Senin çelme taktığın yerden başlıyorum hayata. Varsın yara içinde kalsın dizlerim; yüreğim kadar acımaz nasıl olsa.
Şems-i Tebrizi
Düzenim bozulur,
Hayatımın altı üstüne gelir diye endişe etme.
“Olur ya belki okursun diye yazıyorum..
Çünkü sana söyleyemediğim çok sey bıraktın içimde..
O kadar yarım kalmışım ki sana..
Dilediğim gibi sevemedim ben seni.
Hep bir mesafe koydun araya, sana uzanmaya çalıştıkça duvarlar ördün..
Verdiğin mutluluklar bile emanetti bana!
Seni kaybetme endişesi, korkusu..
Sen her ne dersen de buna, benim eksik mutluluğumdur hepsi..
Beni sev istedim..
Hayatında olduğum birinden bunu istemem fazlamıydı, çok mu zor geldi?
Benim ol istedim, beni sev istedim
Bunun için çok dua ettim
Her gece uyumadan önce uykumda bile!!
Sen benim kabul olmayan en masum duamısın..
Şimdilerde tek bir duam var..
Seni yüreğime koyup kaderime yazmayan
Allah’ım aklımdan da silip çıkarsın..."
Ebru Ince 'in düzenlemiş olduğu etkinlik sayesinde bu sözü, "Mart ayı, Aziz Nesin ayı" na evirmiş bulunuyoruz. Dertse dert, hüzünse hüzün, mizahsa mizah, yergiyse yergi, edebiyatsa edebiyat...Hepsi en sağlamından, temeline kadar!
Ne mutlu ki, bu ay, platformda sağımız, solumuz,