Kitapta ki, Japon atasözlerinin bizim atasözlerimize benzemeleri beni çok şaşırttı. Sadece aynı manaya çıkan birkaç unsur farklıydı o kadar. Tabii şöyle bir atasözü de mevcuttu ki, cinlerim tepeme çıktı;
"Kadının zekisi inek satmayı bile beceremez." (Kadınlar zeki değildir. Kadının en zekisi bile en basit işi yapmaktan acizdir.)
Sayın Dr. Okan Haluk bey böyle bir atasözü her ne kadar onlarda varsa da sizin onca güzel atasözünün içine bunu da dahil etmeniz hiç hoş olmamıştır. Bilginize sunulur.
Kitapta atasözleri sade, alt alta sıralanmış şekilde yazılmış. Bir nevi bizim "Deyimler ve atasözleri" sözlüğü gibi. Evet, kitap yerine sözlük demek daha uygun sanırsam. (ne çok 'atasözü' kelimesi kullandım yahu!)
Sözcüklerin büyüsü dedim. Aman ne büyük laf!
Çoktan kayboldu o büyü artık. Biz büyürken sanki gizli bir el,sonsuzluğa yazılmış sandığım bütün o sözcükleri alıp gitti,yerine ilkellerin anlaşmasına yetecek basitlikte elektronik bir sözlük bıraktı
Attila’nın adını ilk duyduğumda ortaokul birinci sınıfta idim. Avrupa Hunları’nın hakanı olduğunu ve barbar kavimleri sürerek Roma’ya kadar girdiğini biliyordum. Bir de ‘gerdek gecesinde burun kanamasından öldüğünü!’ Sonrasında epeyce bilgi sahibi olduysak da elbette bunların çoğu tevatürlere dayalı şeylerdi.
Attila, ilk defa 1930’larda
Michael Sikkofield blogunu takip ettiğin eski sözlük yazarlarından birisidir. Kitap çıkaracağım dediği zaman baya bir heyecanlandım. Çıktığı gibi de hemen aldım. Kurgusu çok iyiydi iki saatte bitirdim. Yeni kitaplarını bekliyorum..
PiyonCemre Demirel · Okuyan Us Yayınları · 2013351 okunma
Nick Allen, Lincoln İlkokuluna giden beşinci sınıf öğrencisidir. O, “tamamen kendine özgü” ve “bir dolu dikri olan ve onları kullanmayı iyi bilen” bir çocuktu. Üçüncü ve dördüncü sınıfta yaptıkları ile bunu kanıtlamıştı. Herkes bilirdi ki beşinci sınıf farklıydı çünkü beşinci sınıf ortaokula hazırlık yapılan bir sınıftı. Ayrıca beşinci sınıfta
Anar’ın efsunlu kitaplarından biri Suskunlar.
Kitabın sürükleyiciliği bir yana asıl efsun kitapta çok fazla Osmanlıca kelime olmasına rağmen, yazarın kullandığı üstatlık derecesindeki cümleler sayesinde sözlük ihtiyacı duymadan bahsetmek istediği şeyi anlayabiliyorsunuz.
Kitapta musiki başrolde olduğundan kitap boyunca kulağınızda bir beste çalınıyor. Bir çok kişi ney sesi duyacaktır ama ben bir kabak kemane sesi duyuyordum ( Hadi yine iyisiniz kitap boyunca duyduğum taksimi sizinle de paylaşayım youtube.com/watch?v=XvHcibO... )
Yazar kitapta zamanı salıncak gibi kullanıyor. En marifetlisinden bir ileri gidiyor bir geri….Ama küçük kardeşi sallar gibi hoyratça değil; sevgiliyi sallar gibi nazikçe...
Kitap boyunca tarihi olay ve şahsiyetlere çok naif selamlar gönderiliyor.
Hele Hz İsa ‘ya gönderilen o selam aynı şiddetle insanın canını bir daha yakıyor.
Gerçekten ya “ Ah Beybaba! Ah be Babalık! Niye Çamura yattın? “