Ey yüce ruh verdin bana sen hepsini, hepsini
ne istedimse senden, döndürmedin boşuna
alevler içinde yüzünü bana. Şu güzelim doğayı bir krallık gibi buyruğuma
verdin...
Şu anda formülleştirdiğiniz ve size son derece taze, canlı ve doğru gibi gelen bir fikir ya da kuram birkaç on yıl ya da yüzyıl sonra çürütülecek ya da alay edilecektir.
Öğretmen bir yetenek avcısı gibi olmalıdır.
Bu öğrenci ve öğretmen ilişkisinin şu an olmayışı ülkemizin en büyük problemlerinden biri sanırım.
Benim hayatımda bu iki öğretmenimden sonra en önemli rolü oynayan kişidir.
Düşünebiliyor musun, lisedeki çocuğa diyor meslektaşım diye. Bu inanılmaz bir şey.
Açık söyleyeyim diğer dersler pek hoşuma gitmiyordu.
#Dipnot: Çocuklar sevilmek kadar, sayılmak isterler.
Bir süredir kendimi hissetmiyorum. Üstümdeki aşk kalkanlarından sıyrılmış gibiyim. Ve şu kalkan, yerde ölü bir at gibi yatıyor. Bir tekme vurup atamıyorum. Belki artık bedenime bile dar gelir...
"Seni bırakmak isteseydim, o kapıdan çıktığın an unutur, yoluma bakardım. Ben seni unutmak değil, yaşamak istiyorum. Bütün ömrümü seninle yaşamak istiyorum güzelim, seni asla bırakmam." Kalbim sözlerine her zamanki gibi yenildi. Aklıma söz geçiriyordum da şu kalbim bir söz dinlemiyordu işte.
Ermeniler bu zamanlar hakikaten çok iyiydi. Bir gün ahçımız bizi, kilisede bir Ermeni düğününü seyretmeye götürdü. Ermeni kadınları da İslamlar gibi çarşaf giyiyorlar, yüzlerini erkeklere göstermiyorlardı. Çarşafları beyaz renkte. Kilisenin damından gelin alayını seyrettik. Damlar kiremitsiz düzdür, lületaşı kullanırlar. Damlarda yatarlar, sebze vesaire kuruturlar. Kilisenin damı da evlerinki gibi düz. Birçok kimseler damdan seyrediyor. Gelin başı örtülü, güveyi ile yan yana durdu. Papaz karşılarında dualar okudu. Sonra da şu sualleri sordu: “Kör idi, topal idi, kabul idi...”
Güvey başıyla tasdik işareti yaptı ve “he” diye yavaşça söyledi.
Şu an apaçık görebiliyorum ki bütün bu olanların bir tımarhanedekinden hiçbir farkı yokmuş, ama o zamanlar bunu ben sadece belli belirsiz sorguluyordum ve bütün deliler gibi ben de kendim dışındaki herkese deli diyordum .
Ten yerkürenin yüzeyinde gitgide bir kangren gibi yayılıyor. Kendine sınır dayatmayı bilmiyor, başarısızlıklarına rağmen ortalığı kırıp geçirmeye devam ediyor, yenilgilerini fetihler olarak görüyor, hiçbir şey öğrenmedi. Her şeyden önce yaratıcının hükümranlığına ait ve yaratıcı kötücül içgüdülerini tam da tende yansıttı. Normalde, tenin ona kafa yoranlardan çok onu sürdürenleri ve gelişimini temin edenleri ezmesi gerekirdi. Ama durum tersine, zira onlar ne tür bir sapkınlığın suç ortağı olduklarını bilmiyorlar. Hamile kadınlar bir gün taşa tutulacak, annelik içgüdüsü yasaklanacak, kısırlık alkışlanacak. Doğurganlığa şüpheyle yaklaşan Bogomil ya da Cathari gibi mezheplerde, ortak hezeyana teslim olmayanların büyük umutsuzluğuna rağmen, tüm toplumların oldum olası koruduğu kurum olan evlilik haklı olarak mahkûm ediliyordu. Döllemek, musibeti sevmektir, onu devam ettirmek ve arttırmaktır. Ateşi evrenin ilkesiyle ve arzuyla özdeşleştiren şu antik filozoflar haklıydı. Zira arzu yakar kavurur, yutar, yok eder: Aynı anda varlıkların amili ve yok edicisi olarak kasvetli, özü itibarıyla cehennemidir.
Çocuklar hemen çevresini aldılar, soru dolu bakışlarını yüzüne diktiler.
- Baylar, kısa bir zaman sonra ayrılacağız. Şimdilik iki ağabeyim var ya, bunlardan biri sürgüne gidiyor, öteki de ölümle pençeleşmekte. Yakında gideceğim buradan, belki dönüşüm çok uzar. Ayrılmadan önce sizinle burada, İlyuşacağın taşının yanında söz verelim birbirimize,