Çocuğum! Sen bazen kim olduğunu bulmaya çalışıyorsun. Etrafındaki dünya ise senin sürüden ayrı olmanı istemiyor. Belki çocuk ruhun çocuk bedeninden daha özgür. O yüzden hayal kuruyorsun. Ama yaşadığın sokakların çizilmiş sınırları var. Yaşadığın evin görünmez dikenli telleri var. Yaşadığın ülkenin daha sen doğmadan senle ilgili yargıları var. Yaşadığın dünyanın adaleti belirliyor senin değerini. çocuksan sus istiyorlar ve konuşmak senin kendini keşfedişin olacakken sözlerini kendi boğazında düğümlüyorsun.
“En hareketli olanlarımız, sıkılma eşiği en düşük olanlarımız" diyor Lars Svendsen.
Sıkıntı hâlinde zaman geçmez, insan zamanı hisseder. İçi anlamlı bir biçimde doldurulamayan ve giderek uzayan zaman, acı verici bir sıkıntıya dönüşür. Sıkıldığımızda zamanla bir meselemiz vardır, onunla ne yapacağımızı bilemeyiz. Sıkıntı varlığı zamana hapseder. Can sıkıntısı ve boş zaman dehşetinden, sürekli meşgul olarak kaçmak istiyoruz. Anahtar kelime: verimlilik. Iyi de; hayal kuramayan, aylaklık edemeyen, sürüden ayrı düşünemeyen, itiraz hakkını kullanamayan, kapıyı çekip çıkamayan biri baştan aşağı verim olsa ne olur?
Can sıkıntısı ve boş zaman dehşetinden, sürekli meşgul olarak kaçmak istiyoruz. Anahtar kelime: Verimlilik. İyi de: sürüden ayrı düşünemeyen, hayal kuramayan, itiraz hakkını kullanmayan, kapıyı çekip çıkamayan biri baştan aşağı verim olsa ne olur?
Toplumda, senin tıpkı başkaları gibi
davranacağın beklentisi hakimdir. Biraz farklı
davranmaya başladığın zaman bir yabancıya
dönüşürsün ve insanlar yabancılardan çok
korkar.O yüzden iki insanın bir araya geldiği her
yerde; otobüste, trende, ya da otobüs
durağında sessiz kalamaz. Çünkü sessiz
kaldıkları zaman ikisi de yabancı olarak kalır.
Hemen
Can sıkıntısı, yalnızlık gibi asrın vebası halini aldıysa kültür ve toplum anlam taşıyıcısı olarak görevlerini yapmıyor demektir. “Boş zaman”dan, aylaklıktan, ruhun kuluçkaya yatabileceği anlardan korkuyor ve onu etkinliklerle tıka basa dolduruyoruz. “En hareketli olanlarımız, sıkılma eşiği en düşük olanlarımız” diyor Lars Svendsen. Sıkıntı halinde zaman geçmez, insan zamanı hisseder. İçi anlamlı bir biçimde doldurulamayan ve giderek uzayan zaman, acı verici bir sıkıntıya dönüşür.
Sıkıldığımızda zamanla bir meselemiz vardır, onunla ne yapacağımızı bilemeyiz. Sıkıntı varlığı zamana hapseder. Can sıkıntısı ve boş zaman dehşetinden, sürekli meşgul olarak kaçmak istiyoruz. Anahtar kelime: verimlilik. İyi de; hayal kuramayan, aylaklık edemeyen, sürüden ayrı düşünemeyen, itiraz hakkını kullanamayan, kapıyı çekip çıkamayan biri baştan aşağı verim olsa ne olur?
Can sıkıntısı, yalnızlık gibi asrın vebası halini aldıysa kültür ve toplum anlam taşıyıcısı olarak görevlerini yapmıyor demektir. “Boş zaman”dan, aylaklıktan, ruhun kuluçkaya yatabileceği anlardan korkuyor ve onu etkinliklerle tıka basa dolduruyoruz. “En hareketli olanlarımız, sıkılma eşiği en düşük olanlarımız” diyor Lars Svendsen. Sıkıntı halinde zaman geçmez, insan zamanı hisseder. İçi anlamlı bir biçimde doldurulamayan ve giderek uzayan zaman, acı verici bir sıkıntıya dönüşür.
Sıkıldığımızda zamanla bir meselemiz vardır, onunla ne yapacağımızı bilemeyiz. Sıkıntı varlığı zamana hapseder. Can sıkıntısı ve boş zaman dehşetinden, sürekli meşgul olarak kaçmak istiyoruz. Anahtar kelime: verimlilik. İyi de; hayal kuramayan, aylaklık edemeyen, sürüden ayrı düşünemeyen, itiraz hakkını kullanamayan, kapıyı çekip çıkamayan biri baştan aşağı verim olsa ne olur?
- Kemal Sayar
Marjinal olmak şekilci olmak değildir.
Ayağından boynuna kadar dövmeler yaptırmak
ot içmek ve alkolün dibine vurmak değildir.
Sürekli küfürlü konuşup,kendinden başka herkesi
saçma görmekte değildir.
Marjinal insan zekasıyla ve fikirleri ile farklıdır
ve bu özellikleri ile sürüden ayrıdır.
Yoksa yünü boyanmış diye sürüden ayrı
tutulan bir koyun gördünüz mü?
"Çocuğum! Sen bazen kim olduğunu bulmaya çalışıyorsun. Etrafındaki dünya ise senin sürüden ayrı olmanı istemiyor. O yüzden hayal kuruyorsun. Ama yaşadığın sokakların çizilmiş sınırları var. Yaşadığın evin görünmez dikenli telleri var. Yaşadığın ülkenin daha sen doğmadan seninle ilgili yargıları var."
Utangaç biri için ilgi, kötü bir şey demekti. Çoğu insan tam tersini hissederdi. Sürüden ayrı düşmek istemiyor olsalar da şahsi benzerlikleri için spot ışıklarının hasretini çekerdi.
Ölmüş o, ayrı düşmüş sürüden,
Ayakları dışarda örtüden.
Ölmüş herkes gibi ölen insan,
Yalnız ayaklar kalmış yaşayan.
Ardından ölüme düşen başın
İki kardeş bakakalmış şaşkın.
Burada ansızın susup kamış
Koyunları başıboş bırakmış.
Der ki, bu ayakları görenler,
Başım değilmiş düşünen meğer,
Ayaklarım, az gide uz gide,
Ayaklarım, ümitler peşinde!
Yolcu ölmüş; işte ayaklar hür!
Yolcu ölmüş; ayaklar düşünür...