Ben eminim aşkımda, tıpkı senin. Ve Rabbim emin bizim kalbimizden. Kimseyi kırmadan çekilen bunca acı kefaretimiz, aldığımız her nefes birbirimize giden yolda bir adım. Öyleyse adın adım, vuslatın vuslatım. Sen benim ezelimdin, artık ahirim...
Susalım şimdilik sıra bize gelmedi. Sırayı aldığımız gün sözüm olsun sana. Susan sevmemiş olsun.
Gözümüzü kapatıp açtığımızda görüşmek üzere...
Göz göze gelsek, kör olacaktık. Konuşsak, sözler bitecekti. Ve söylenecek bir çift söz kalsın diye konuşmuyorduk. Gözlerimizi birbirine değdirmeden öylece oturalım. Ve bir bardak demli çayın, insanın yüreğini ısıtan şefkatine sığınıp susalım. Masada çay bardakları ve senin ellerin olsun.
''...Diyorum ki çok çay içelim,
uzun uzun susalım.
Gözlerinde duralım
sonra bir şiirlik uçurum.
Tek ayak üzerinde beklerse yorulur mu dünya?
Savaş soğuk,
kuşlar güzel,
Allah büyük..''
"Şşş! Çok konuşma. Fikirlerini kendine sakla. Ya onların istediği şeyi söyle ya da sus."
Tamam susmasına susalım da hala beş yaşındaki çocuğun ölüm haberi kadar anlamsız ve acımasız bu dünya.
Burak Aksak