Televizyon, daha önce belirttiğim gibi, bize en yararlı hizmeti saçma sapan eğlence programları yayımladığı zaman, en kötü hizmeti ise ciddi söylem alanlarım (haber, politika, bilim, eğitim, ticaret, din) birleştirip onları eğlence paketlerine dönüştürdüğü zaman vermektedir. Televizyon kötüleşirse hepimiz daha kötü duruma düşeriz, daha iyi olmayız. “A-Takımı” ile “Cheers” halk sağlığımızı hiçbir şekilde tehdit etmez, ancak “60 Minutes”, “Eye-Witness News”, “Susam Sokağı” eder.
Sayfa 177 - Ayrıntı YayınlarıKitabı okudu
Tam da güneş, sevgilinin gözlerini yaşamın en umutlu bakışlarına çevirmişken, sevgilinin gözlerinde uğur böceklerinden kalma bir coşku dans ediyorken gitmektir. Sevgilinin gözlerinde Meryem'den kalma bir kor gitgide parlamaktayken, basıp gitmektir, bir daha geri dönüp bakmamaktır haziran ölümleri. Ter ve acı içinde, rahminden sızan kana aldırmadan, ciğerlerinden ağlayan bebeğine gülümseyen annenin, bir anda ebediyen susan çocuğa bakarken kasıklarına saplanmış ağrıdır. Sesini duyar duymaz, sokağa fırladığınız ve gözden kaybolmuş bir sokak satıcısıdır. Bir dostun ardından kalan masum kelimeleri kullandığınızda kirpiklerinize asılıp öylece kalakalan hayallerdir, haziran ölümleri. Bir düğünü yarıda bırakıp kimselere haber salmadan gi- dip, bir daha geri dönmemek gibi. Ama hep erken gitmek ve hiç dönmemek gibi. Ölümlerin en zorudur haziran ölümleri.
Reklam
İnatla susan bu kadın yıllardan beri ilk kez biriyle özel bir sohbete dalmıştı, onunla konuşan tam da bu ilk insanın bu taş yığınlarının ortasında onun dağlarını bilmesi, hatta onun hazırladığı geyik kızartmasından yemiş olması Crescenz'e doğaüstü bir kader gibi görünmüştü.
"Daha önce en çok meraklısı olduğumuz şeylerden, günün birinde artık gitgide daha az söz eder oluveririz, ille de konuşmak gerektiğinde de zorlanırız. Hep kendi sesimizi duymaktan gına gelmiştir... Kısa keseriz... Vazgeçeriz... Otuz yıldır konuşup duruyoruzdur zaten. Haklı çıkmayı bile umursamamaya başlarız. Zevkler arasında kendimize ayırdığımız o küçük yeri bile koruma arzusunu yitiririz. Kendimizden iğreniriz... Azıcık karnını doyurmak, birazcık ısınmak ve hiçbir yere varmayan yolda giderken mümkün olduğu kadar çok uyuyabilmek artık yetiyor da artıyordur bile. Yeniden bir şeylere ilgi duymak için başkalarının önünde takınacak yeni surat ifadeleri bulmak gerek..... Ancak artık repertuvarımızı değiştirecek gücümüz kalmamıştır. Eveleyip geveleriz. Onların, yani dostların arasında kalabilmek için bin türlü numara ve bahane ararız, ancak ölüm de artık buradadır, leş kokulu, yanı başımızda, artık daima orada kalacaktır, bir el pişpirik kadar bile gizemi kalmamış olacaktır. Gözümüzde bir anlam ifade etmeye devam eden tek şey olarak ufak tefek üzüntülerimiz kalmıştır, sözgelimi o küçük şarkısı bir Şubat akşamı ebediyen susan Bois-Colombes'daki ihtiyar amcamızı henüz sağken ziyaret etmeye bir türlü zaman ayıramamış olmanın üzüntüsü. Yaşamdan geriye sakladığımız bir bu kalmıştır. Yani bu ufacık korkunç pişmanlık, gerisini ise, az çok yolda kusmuşuzdur, epey çabalayarak ve zorlanarak da olsa. Artık kimsenin geçmediği bir sokağın köşesindeki eski püskü bir anı fenerine dönüşmüşüzdür."
Sayfa 468 - Yapı Kredi Yayınları
Televizyon ve Çocuklar(Susam Sokağı Gerçeği)
Ve televizyon stili öğrenim, kendi doğası gereği, kitaptan öğrenme ya da onun evlatlığı sayılan okul öğrenimi denen eğitime düşmandır. “Susam Sokağı’nın herhangi bir şeyden dolayı suçlayacaksak, bu, kendim dersliğin bir müttefikiymiş gibi gösterme çabasına girdiği suçlaması olmalıdır. Bir televizyon programı, üstelik iyi bir program olarak “Susam Sokağı”, ne çocukları okulu sevmeye özendirir ne de okulla ilgili başka bir şeye. “Susam Sokağı” gibi bir televizyon programı çocukları, televizyonu sevmeye özendirir.
Sayfa 161 - Ayrıntı YayınlarıKitabı okudu
Bir ölümü gerçekleştiği ânda yakalamak ve onun mumyalanmış gibi her daim hatırlanmasını sağlamak, ancak kameraların yapabileceği bir şeydir; nitekim, fotoğrafçıların ölümün resmini, dışarıda, gerçekleştiği ânda belgeledikleri kareler savaş fotoğraflarının en ünlü ve en fazla çoğaltılarak basılan örnekleri arasında yer alırlar. Eddie Adams'm Şubat 1968'te çektiği, Güney Vietnam polis teşkilatının şefi Tuğgeneral Nguyen Ngoc Loan'ın, Saygon'daki bir sokakta, Vietkong'lu bir zanlıyı başından vurarak öldürdüğü ânı gösteren resmin işaret ettiği gerçeklik konusunda hiçbir kuşku duyulamaz. Yine de bu, elleri arkasından bağlı haldeki esiri önüne katmış, gazetecilerin toplandığı sokağa götüren General Loan tarafından kasten tasarlanmış bir sahneydi; eğer o âna tanıklık edecek hiç kimse olmayacağını bilseydi, general o infazı hemen oracıkta, hem de tetiği kendisi çekerek gerçekleştirmeye muhtemelen gerek görmezdi...
Reklam
Geri116
170 öğeden 161 ile 170 arasındakiler gösteriliyor.