Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Suzan Güneş

Cennetteki azizler saflıktan ve güzellikten ayrılabilir miydi? Onların anlatılacak bir yanı yoktu. Ama ya çamurdaki azizler; işte asıl ebedi harikalar onlardı. Hayatı yaşamaya asıl değer kılan, onlardı
Reklam
İnsanoğlu kültür tarihi boyunca birbirinden o kadar farklı oluşlara güzel demekte, güzellik kavramı kişiden kişiye o denli değişmektedir ki güzelin her durumda yeniden tanımlanması gereken bir nitelikte olduğu da savunulabilir. Belki de güzelin yaratılması, meydana gelmesini sağlayan koşulların bir daha bir araya gelmeyecek olan ilişkilerinde saklıdır.
Örneğin bir evde oturma odasının salt biçiminin, ışıklandırma yoğunluğunun, renginin, pencere düzeninin öznel nedenlerle hoşa gitmemesi, ya da evin dış biçiminin yeteri kadar sembolik olmaması önemli eksiklikler olarak öne sürülebilir. Herhangi bir yapı karşısında duyulan yetersizlik duygusu, ölçüye vurulabilecek kadar basit olamıyor. Daha önce belirttiğim gibi, sayısal ya da nesnel olarak tanımlanabilen değerler, gereksinme kavramının bütününü saptayamıyor. Tam işlevsel olma, güzellik isteğini de içermek üzere, insanın çevresinde arayabileceği bütün niteliklerin beraber gerçekleşmesi anlamına gelmelidir. Oysa bu durum uygulamada belki de olası değildir. Bu anlamda işlevsel oluş sadece doğal yaratmalarda olabilir; ancak bir ağaç çevre koşullarıyla bu derinlikte mutlak bir özdeşliğe varabilir. Fakat insanın çevre ve toplumla belirli bir uyum kurmak için yaptığı yapıların bu kesin olmayan işlevselliği insanoğlunun bütün eylemleri ve üretimi için söz konusudur. Organik varlığın tam işlevselliği ile insan ürününün eksik işlevselliği arasındaki fark, insan yapısının özelliği olarak değerlendirilmelidir. Bu nedenle, işlevsellik yaklaşılan, fakat varılamayan bir amaçtır

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
İnsanın gerçekte ihtiyacı olan, gerilimin olmadığı bir durum değil kayda değer bir hedef, özgürce seçilmiş bir görev uğruna uğraş ve mücadeledir. İhtiyaç duyduğu şey, ne pahasına olursa olsun gerilimden kurtulmak değil, onun tarafından karşılanmayı bekleyen potansiyel bir anlamın çağrısıdır.
Spinoza, Etika'da ne der? "Affectus, qui passio est, desinit esse passio simulatque eius claram et distinctam for mamus ideam." Yani bize acı veren duygular, onun berrak ve kesin bir resmini çizdiğimiz anda acı olmaktan çıkar.
Reklam
Bilirsiniz, serüveni anlamlı kılan sonucudur. Yol, insanı getirdiği yerle değer bulur. İnsan yolun sonunda geldiği yerden memnunsa, yolculuk sırasında yaşadığı tüm sıkıntılara değdiğini hisseder, bunları tatlı bir anıya dönüştürür.
Nice limanlara yanaşacak gemiler var elbette, ama hiçbiri hayatın ıstırap vermez olduğu limana varmayacak, her şeyi unutabileceğimiz bir rıhtım da yok. Üstünden çok zaman geçti bunların, ama benim hüznüm hepsinden eski.
Yapamadık, korktuk, korku her zaman iyi bir akıl hocası değildir…
Bilinçdışımızdan gelecek kavrayışları yaşamımıza alabilmek için, kendimize tek başına olabilme yetisini kazandırmak zorunda olduğumuz açık.
Reklam
Hayatı anlamak zorunda değilsin. Yaşaman yeterli.
Sayfa 276Kitabı okudu
Varlığımızı öyle bir hale getirelim ki, başkalarının gözünde hep bir muamma olarak kalsın, bizi en iyi tanıyanların ötekilerden tek farkı, sadece daha yakın olup da bizi çözememeleri olsun. Ben hayatımı böyle şekillendirdim, hemen hiç düşünmeden yaptım bunu, ama sanatı ve içgüdüleri o kadar çok kullandım ki, kendi gözümde ayrı bir kişilik haline geldim, kuşkusuz bana ait olan, ama ne açıkça ne de tam olarak tanımlanmış bir kişilik.
34 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.