Ana-Beyit mezarlığının bir efsanesi, Juan-Juanlar’ın bozkırı işgal ettikleri çağlara dayanan bir hikâyesi vardı: Sarı-Özek’i işgal eden Juan-Juanlar tutsaklara korkunç işkenceler yaparlarmış. Bazen de onları komşu ülkelere köle olarak satarlarmış. Satılanlar şanslı sayılırmış, çünkü bunlar bazen bir fırsatını bulup kaçar, ülkelerine dönerek
siyah bir mumya mıdır bu hayal vâdisinden
çıka gelir ansızın gölgesiyle, bir umut
bir düş, karanlığında kaybolur menzillerin
rüzgâr kıvılcımları doldurur içimize
tutuşan saçlarından ateş akar gecenin
alamaz göklerinden kimse rüyanı senin
kaînat sarayında baht-ı devransın güzel
bırak da kehkeşanlar yolunda yansın güzel
pür telaş uyansa da
. . .
ŞİİR-MİİR
K/aralamalar
(Not: Mükerrer kayıtlar, sâir hata ve düzenlemeler bir ara yapılacaktır inşallah, diyelim... Bu hususta okurlardan özür dileriz...)
Bilirim.
Her gün doğmadan kızıllığına yazar adını…
Bilirim her martı dokunmadan denize kendi dilince tekrarlar duanı...
Ve her gül açmadan kollarını bu dünyaya, Senin kokunu bular yüreğine…
Bilirim düşmez güneş toprağın hiçbir zerresine hatırlamadan Seni…
Bilirim seversin Sen Seni seveni…
Ey beni en çok sevenin en sevdiği…
Ey gönlümdeki sevgiye
IX
Evime hür, başın dik olarak,
Evimin kadını olarak gir
(Aynı şiirden)
Liza’nın önünde şaşkın, bitkin, iğrenç derecede bozulmuş bir halde duruyordum; galiba bir yandan gülümsüyor, bir yandan da tıpkı önceden, can sıkıntıları arasında düşündüğüm gibi pamuklu, hırpani sabahlığının önünü kavuşturmaya çalışıyordum. Apollon bir iki dakika durduktan