Bir idam mahkumunun 6 hafta sonra öldürüleceğini bilerek geçirdiği zamanı, bağışlanma umutlarını, hayal kırıklıklarını, umutsuzluklarını, iç çatışmalarını, öfkesini, huzursuzluğunu, acısını taa derinden hissettiriyor size yazar...
Kitabın ilk baskılandığı 1829 yılında, Fransa'da hala uygulanan idam cezalarına bir protesto olarak yayınlamış ve yazar ismini gizli tutmuştur 3 baskı boyunca.
İdam mahkumunun bir ismi yok, işlediği suç belirsiz ve tek bildiğimiz genç yaşında ardında 3 öksüz bırakacak olması; üç kadın oğulsuz, kocasız ve babasız kalacak...
Bilinmezliklerin sebebi, hiç bir kimsenin hiç bir nedenden dolayı idama mahkum edilmemesi gerektiği düşüncesiydi bence. Çünkü öldürülen sadece cezalandırılmıyordu, geride bıraktığı ailesi de parçalanıyordu. Hayatı sonlandırmak bir insanın değil, Tanrı'nın işi olmalıydı.
Yazıldığı dönemde oldukça ses getiren bir eser olmuş ve ülkesinde ancak 150 yıl sonra idam cezasını kaldırmayı başarmış ve diğer ülkeleri de bu karar üzerine etkilemekte öncü olmuş, halkı ayaklandırmıştır.
Bir düşünün, idam mahkumu olmasanız da öleceğiniz günü veya öldürüleceğiniz bilseniz, neler hissederdiniz?
Daha iyi anlatılamazdı herhalde..