Firdevsi'nin Büyük Edebi Eseri Şehname
Şehname' nin coğ­rafi mevkii ne günümüzdeki Irak ne de İran olup Orta Asyanın Ceyhun Nehri'nin ötesindeki kısmıydı. Destanlarda "Turan" diye bahsedilen bölge büyük bir kültür savaşına şahitlik etmiş olması hasebiyle eserin coğrafi çe­kirdeğini oluşturmaktaydı. Şehname'de Pekin'den Romaya kadar yüzlerce tarihi yerin ismi geçmektedir. Fakat asıl odaklanılan coğrafya Horasan, Sistan, Afganistan, Semerkant, Harezm ve Doğu Türkistan da dahil ol­mak üzere Orta Asyadır. Firdevsi'ye göre İran medeniyetinin kaderi Türki ve İrani dünyalar arasındaki fay hattı üzerinde Orta Asyada şekillenmişti.
Sayfa 290 - Kronik KitapKitabı okuyor
361 syf.
·
Puan vermedi
İskender Pala
İskender Pala
/
Od
Od
"İnsanın omuzundaki en ağır yük cahillikti..." Bir İskender Pala eseri ile birlikteyim yine. Yazarımız örnek aldığım ve severek takip ettiğim yaşayan bir kütüphane aslında. Çok uzun yıllar tanışmak istesemde bir türlü nasip olmayan ama pes etmeyerek bir sürü girişimlerim sonucu tanışmanın verdiği mutlulukla tekrar
Od
Odİskender Pala · Kapı Yayınları · 202241,9bin okunma
Reklam
Nizâmiye'den yetişen Sünnî mutasavvıflar Yesevilik, Bektaşîlik, Nakşibendilik gibi Türk tarikatlarının kurulmasında görev almışlardır. Bu vesile ile Horasan, Mâverâünnehir ve Türkistan yöresinin sûfîler vasıtasıyla İslâmlaşması kolaylaşmış, medreselerin ve kitabî bilgilerin ulaşamadığı yerlere İslâm, bu sûfîler vasıtasıyla yayılmıştır. Nizâmiye medreseleri sadece İslâm âlemine tesir etmekle kalmamış, Avrupa üniversitelerinin kuruluşuna da örnek olmuşlardır. Avrupa'nın ilk üniversiteleri olan Oxford ve Cambridge üniversiteleri yapı ve ders programları itibarı ile nizâmiyeler taklit edilerek kurulmuşlardır. Nizâmiyelerin ünlü müderrisleri Cüveyni, Gazâlî, Ebü İshak eş- Şirâzi gibi âlimlerin fikirleriyle İslâm âlemi manevi teceddüt devresine girmiş, bu âlimlerin fikirlerinden etkilenen Avrupalı düşünürler (Saint Thomas, Pascal vb.) Batı âleminde yeni yorumlar getirmişlerdir. Bu manada Rönesans ve reform hareketlerinin temelinde Nizâmiye medreselerinin katkısı olmuştur.
Sayfa 364Kitabı okudu
208 syf.
9/10 puan verdi
Çifte Minareli Medrese ve Hond Hatun
Türkiye'nin en önemli Selçuklu tarihi uzmanlarından birisi olan Prof. Dr. Erkan Göksu’yu farklı kılan durumlardan birisi de onun aynı zamanda bir romancı olmasıdır. Daha önce Berzem adlı romanıyla dikkatleri üzerine çeken Göksu, bu defa Hüzün Melikesi/Hond Hatun romanıyla okurların karşısına çıkıyor. Anadolu Selçuklularının son dönemlerine denk gelen ve Kösedağ Savaşı'nın hemen öncesinde gerçekleşen Erzurum'un Moğollar tarafından işgalini merkezde tutan romanda, esas roman kahramanı belki de Çifte Minareli Medrese oluyor. Göksu başarılı bir kurgu ile birlikte dönemin sosyal ve politik konularını da okurların huzuruna sunuyor. Elbette, Çifte Minareli Medrese'nin banisi olan Hond Hatun'un hikayesini okurken, bir yandan da çok saygıdeğer ve bir o kadar müstesna bir aşka da şahitlik ediyoruz. Dönemin uzmanı olmasının getirdiği avantajları da kullanan Göksu, devrin manzarasını bir tarihçi titizliği ama aynı zamanda bir romancı başarısıyla gayet iyi sunuyor. “Hâlbuki müneccimler yanılmamıştı. Bütün Türkistan coğrafyasının, İran, Irak ve Horasan beldelerinin kara yazısı, gerçekten de o gün yazılmıştı. O gün, Cengiz’in kağanlık tahtına oturduğu ve yeryüzünü alt üst eden Moğol kasırgasının başladığı gündü.”
Hüzün Melikesi
Hüzün MelikesiErkan Göksu · Kronik Kitap · 2021149 okunma
FATİH İLE İRANLI TÜCCAR
Lâmiî Çelebi anlatıyor: Babam şöyle anlatmıştı: Bir gün Fatih Sultan Mehmed huzurunda defterdarlık işiyle uğraşıyorduk. Sohbet esnasında vezirleri ve diğer bürokratlar, zehirli böcekler ve can yakıcı hayvanlardan bahsetmeye başladılar. Kimi Türkistan yılanından, kimi Arabistan kenesinden, kimi de Anadolu'nun akrep, çıyan, sivrisinek ve piresinden söz açtı. Bir ara Acem defterdarı olan bir arkadaşım dedi ki: - Sultanım! Horasan'da bir şehir var. Havası son derece iç açıcı, suyu berrak ve tatlıdır. Ama o şehirde son derece zehirli bir yaratık vardır. Soktuğunu kimse anlamaz, sadece izinden anlarlar. Kimi sokarsa, soktuğu yerde ateş yanıyor zanneder. Bir süre sonra da o kişi tulum gibi şişer, oracıkta canını teslim eder. İmdi, o şehir halkı bu böceğin hassasını bildikleri için ona karşı bir ilaç geliştirmişler. Ne zaman içlerinde bir çocuk dünyaya gelse ya da bir yolcu o diyara uğrasa, hemen köpek dışkısını sütle veya suyla ezip içirirler. Böylece o kişi, bu bela ve afete uğramaktan kurtulur. Her kim ayda bir kez bundan yese sonsuza dek o yaratığın zararından güvendedir, isterse günde bin kez soksun zarar görmez. İranlı defterdarın hikâyesini dinleyen Fatih Sultan Mehmed ona: - Bu hikâyeyi kendin görüp mü söylüyorsun, yoksa sadece başkasından duyduğun bir efsane mi? diye sordu. İranlı defterdar: - Hayır devletli hünkârım! Bendeniz o şehirde iki yıl kadar bulundum. Bu anlattıklarımı bizzat gözümle gördüm, cevabını verdi. Sultan gülerek dedi ki: - Anlaşıldı, sen de o ilacı tecrübe etmiş, o devanın tadına bakmışsın demek! Orada bulunanlar epey gülüştü, İranlı defterdar ise utancından kıpkırmızı kesildi.
Ya uzak kentler? Ya hatırladığımız zaman içimizde hep var olduğunu ispat eden sevgilerle kanımızı heyecanlandıran Horasan, Türkistan, Kırım ve Endülüs kentleri. Orada mıdırlar?
Reklam
280 syf.
·
Puan vermedi
İran Tarihî Coğrafyası
Türkistan tarihinin tanınmış isimlerinden Vasiliy Vladimiroviç Barthold (1869- 1930) Rus tarihçi, Şarkiyatçı, Antropolog ve Türkolog’dur. Pek çok eseri Türkçe’ye çevrilip yayımlanmıştır. Barthold Türkoloji araştırmaları konusunda en büyük âlimlerdendir. İran Tarihi Coğrafyası, Türkistan ve İran coğrafyasını yakından tanıma imkanı sunmanın yanı sıra İran araştırmaları, Genel Türk Tarihi alanında yapılacak araştırmalara başvuru eser niteliğindedir. Eser İran’ın eski dönemlerdeki yerlerini ayrıntılı olarak ne derece coğrafi koşullarda yaşanıldığını anlatmaktadır. 10. yy Coğrafyacıların verdiği bilgiler doğrultusunda zenginleştirilmiştir. Türklerinde kurduğu Selçuklu, Safevi, Kaçar Devletleri döneminde ve bir dönem Moğollarında İran ‘da kültür ve medeniyetin gelişmesinde önemli katkılarda bulunmuşlardır. Özellikle 10. yy da İran ticaretinin geliştiği önemli şehirleri duvarlarla çevrili olduğu, ancak zamanla yapılan savaşlarda mimari alandaki eserlerin tahrip edildiği belirtiliyor. Eser, Türk tarihinin önemli bir kesitininde içerisinde olduğu Baktriya, Belh, Toharistan, Merv, Mugrab Havzası, Herat, Sistan, Belucistan, Horasan, Gürgan, Rey, Hamedan, Kirman, Mekran, Fars, İsfahan, Keşan, Kum, Luristan, Huzistan, Kürdistan, Mezopotamya, Azerbaycan, Ermenistan, Gilan ve Mazenderan tarihi bölgelerini ele almaktadır. Eser akademik bir dille yazılmış, dili oldukça sade ve akıcıdır. okumadan önce tarih ve coğrafya bilgisi edinmek gerekir. İran tarihini araştiracak olanlar için ve bu coğrafyayı merak edenler için ana kaynaktır.
İran Tarihî Coğrafyası
İran Tarihî CoğrafyasıWilhelm Barthold · Selenge Yayınları · 20226 okunma
Biliniz ki bu dünyadan bir Selçuk soyu geçti. Bir de onları Yaradan'a meftun bir aciz kara tüylü kuş. Bizleri unutmayınız. Güçlü bir devlet geleneği, şerefli bir ad ve dünyaya örnek bir medeniyeti miras bırakan soyunuzu dua ile anınız. Sizlere bu güzel mirasın koynunda bahsedilen en kıymetli mücevherden daha kıymetli Anadolu denen diyara sahip çıkınız. Sade Anadolu da değil, Mekke’den ona varan yollarıyla, ana yurdunuz Türkistan, Horasan ve ayak basıp kutan alp erenler marifetiyle size yurt olan Balkanlar ve Makedonya da dahil Türk’ün adı anılan cümle toprağıyla adına Turan denilen büyük ülkenize layık işler yapınız. Soyunuz, ülkenize, sancağınıza halel getirmeyiniz. Peygamberler, nebiller, evliyaullullah, veliyullahlar aşkına… Hû!
Sayfa 174Kitabı okudu
Hanefî mezhebi Irak'ta doğmuş ve Abbâsîler devrinde Ebû Yûsuf'un "kadılkudât" (baş kadı) olması ile devletin başlıca fıkıh mezhebi haline gelmiştir. Hanefî mezhebi bilhassa doğuya doğru yayılarak Horasan ve Mâverâünnehir'de büyük bir gelişme göstermiştir. Pek çok Hanefî fakihi de buralardan yetişmiştir. Abbâsî devri sona erince yayılma durmuşsa da Osmanlı Devleti'nin kurulması ve bu mezhebi ülke genelinde hukukî istikrarı ve yargı birliğini sağlamak maksadıyla âdeta devletin resmî mezhebi olarak benimsemesi üzerine etki alanı yeniden genişlemiştir. Bugün Türkistan, Afganistan, Türkiye ve Balkanlar'da Hanefî mezhebi çok yaygındır. Diğer mezhep mensuplarının pek az bulunduğu Hindistan'da ve Pakistan'da ise Hanefî mezhebinin tek mezhep olduğu söylenebilir.
273 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.