Jarvinen, Okunen ve Gulbe Nasıl Kral Oldular?
Reçel Kralı Jarvinen anlatıyor...
Ben önceleri yoksul bir sokak çocuğuydum. Şimdi ise yurdumuz için
büyük ve iyi bir güç olduğumu söyleyebilirim.
Ben bu konumumu kime borçluyum?
Tesadüfen dinlediğim bir konferansa değil mi?
Daha önce de söylemiştim. Küçük dükkânımda kurabiye ve
...
Akarken gözlerimden üç beş damla yaş
Sorarım kendime üç günlük dünyada bu ne telaş
Anladım ki yaşamak bir çeşit iç savaş
Durulurmuş insan büyüdükçe yavaş yavaş
o.ö
-Hadi bakalım, bana hayat görüşlerini anlat, kardeşim diyordu ona. Rusya'nın bütün gücü, geleceği sizmişsiniz. Tarihin yeni çağı sizinle başlayacakmış! Siz bize gerek bir dil, yeni yasalar getirecekmişsiniz!
Köylü ya hiçbir karşılık vermiyor, ya da: "Biz yaparız... Elbette... işte, demek oluyor ki... Bize nasip olan... diyelim ki alınyazımız!" gibi sözler ediyordu.
Bazarov onun sözünü keserek: "Sen bana şunu anlat." diyordu. "Sizin dünyanız nasıl bir şey? Bunu bilmek istiyorum. Yani, sizce dünya üç balığın sırtında mı duruyor?"
Köylü, babacan, candan bir tavırla, türkü söyler gibi konuşuyor, onu yatıştırmak ister gibi: "O senin dediğin yer yuvarlağıdır, balığın sırtında duran odur, beyim" diyordu. "Bizim dünyamıza gelince, onun karşısında, bildiğin gibi, beylerin emri var; işte onun için, sizler bizim babamızsınız. Bir bey ne kadar sert davranırsa köylü onu o kadar çok sever!"
1984
Ne demeli şimdi?
Kitaplar bu yüzden sevilir aziz dostum. Azınlık tarafından benimsenmesi, bir kuble "yarardan" değildir. İnsanın bedenine vuran aydınlığın, karanlıkla buluşan ekinoks çizgisinde saklıdır cevheri. Ve bu cevher ki her zihinde aynı etkiyi yaratmaz.
"Ya beyazsındır ya da kara." Öyle bir şey yok aziz dostum!
Böyle bir kentte üç yabancı dil bilmek gereksiz bir lüks. Hatta lüks de değil, gereksiz bir fazlalık, altıncı parmak gibi bir şey. Çok fazla gereksiz şey biliyoruz.
Ah! Bu suçlama belgesinin hiçliği! Bir insanın bu suçlamaya dayanılarak cezalandırılabilmesi bir haksızlık mucizesidir. Dürüst insanları bunu okumaya çağırıyorum, bakalım orada, Şeytan Adası’nda çekilen ölçüsüz cezayı düşününce, yürekleri öfkeyle hoplamadan ve başkaldırılarını haykırmadan okuyabilecekler mi? Dreyfus birkaç dil bilir, suç; evinde kendisini zor duruma düşürecek hiçbir kâğıt bulunamamıştır, suç; bazı bazı ilk memleketine gider, suç; çalışkandır, her şeyi bilmek ister, suç; şaşırmaz, suç; şaşırır, suç. Sonra kaleme alınırken yapılan bönlükler, hiçbir dayanağı bulunmayan kesin savlar! Bize on dört ana suçlama maddesinden söz etmişlerdi; sonuçta, tek bir suçlama maddesi buluruz, o da bordrodur; üstelik, bu konuda uzmanların kendi aralarında uzlaşamadıklarını görürüz. Varmaya kalktığı sonuç istenen yönde değil diye M. Gobert askerce paylanmıştır. Dreyfus’ü tanıklıklarıyla ezmeye gelmiş olan yirmi üç subaydan da söz ediliyordu. Şimdilik onların sorgulanmaları konusunda hiçbir şey bilmiyoruz ama tümünün onu suçlamamış olduğu kesin; ayrıca, hepsinin savaş bürolarından olması dikkat çekici. Bir aile duruşmasıdır bu, kendi aralarındadırlar, şunu akıldan çıkarmamak gerekir: genelkurmay davayı istemiş, onu yargılamıştı, şimdi bir kez daha yargıladı.
Türkiyede panik kaygı bozuluğu ve panik atağı görülme düzeyinin dünyadaki istatiklere yakın olduğunu gözlemlemekteyiz. Panik bozukluğu % 3-5 ve panik atağı görülme sıklığı % 30-50 civarında gezinmekte. Elbette daha sağlıklı bilgiler ülkemizde şu ana kadar yapılan yetersiz sayıdaki kapsamlı araştırmaların çoğaltılması ile elde edilebilir. Ancak
En çok alıntı yapılan kitaplar listesi diye bir sıralama, liste var mı bilmiyorum, göremedim. Sanırım bu eser, sitede en fazla alıntı yapılan kitaplar arasında listenin başındadır. Okurken her denemeden en az üç-dört cümlenin altını çiziyor; not alıyor veya paylaşmak istiyor insan.
Beş yüz yıl önce hayatla ilgili hemen hemen her şeyi söylemiş
“Osmanlıca diye bir dil yok. Osmanlıca bir ‘esperanto’dur, yani bir sürü dilin bir araya gelmesiyle yaratılmış yapay bir dildir. Osmanlıcayı layıkıyla okuyup anlayabilmek için Türkçe bilmek lazım, Farsça bilmek lazım, Arapça bilmek lazım. Bu üç dili bilmek lazım, zira Osmanlıca bu üç dilden sadece kelime almakla kalmamış, buralardan birtakım kuralları da almış. Böyle dil olmaz. Çünkü bu üç dil köylülere öğretilemez, kasabalılara öğretilemez, hatta ve hatta layıkıyla münevvere dahi öğretilemez. Arapça ve Farsça gibi dillerin öğrenilmesi ve öğretilmesi kolay değildir. Her ikisinin de çok zengin tarihleri, edebiyatı var.”