Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Atsız Uyarılarına Devam Ediyor: Soruşturmaya ve hakkında dava açılmasına rağmen Atsız uyarılarına devam eder. 19 Ağustos'ta yazdığı yazı Ötüken'in Eylül sayısında çıkar: "Bağımsız Kürt Devleti Propagandası". 8-29 Mart 1967 tarihlerinde Yeni Gazete'de tefrika edilen "Barzani'nin Karargâhında” başlıklı yazı
Atsız Yeniden Mahkemede: “Konuşmalar” yazısına karşı tepkiler resmî makamlar üzerinde de tesirini göstermiş ve Atsız ile derginin sorumlu yazı işleri müdürü Mustafa Kayabek hakkında dava açılmıştır. Bunun üzerine Atsız, yazının üçüncü bölümünde şunları yazar: "Memleketi parçalamak isteyen, Kürt devleti kurmak için Kürtçülük yapmak isteyenlere
Reklam
Frantz Fanon'un iddia ettiği gibi, "Avrupa doğrudan Üçüncü Dünya Ülkelerinin yarattığı bir yer" ise, Said bunun mükemmel bir özetini yapmaktadır. Ona göre oryantalizm hiçbir zaman Doğu'ya, onun kimliğine ve kültürüne ilişkin değildir. Batı'nın kimliğinin ve kültürünün inşasıyla ilgilidir. Kısacası, "bir tür Batı projeksiyonudur."
Sayfa 34 - Joseph Massad
Bir kitap kolayca hazırlanır, ucuza mal olur ve çok uzun dönemler boyunca varlığını sürdürür. Tüm insan düşüncesinin bu yokuştan aşağı akıp gittiğine neden şaşırmalı? Bu durum mimarinin hâlâ sağda solda güzel bir abidesi, yalıtılmış bir başyapıtı olmayacağı anlamına gelmez. Matbaanın egemenliğinde de, tıpkı mimarinin egemenliğindekine benzeyen ve tüm halkın toplanmış ve kaynaştırılmış rapsodilerle hazırladığı İlyadalar, Romanserolar, Mahabharatalar ve Nibelungenler gibi zaman zaman bir ordu tarafından bir araya getirilmiş top parçalarından yapılmış bir sütuna rastlanabilir. Büyük bir rastlantı eseri yirminci yüzyılda tıpkı on üçüncü yüzyıldaki Dante gibi, dâhi bir mimar ortaya çıkabilir. Ama mimari artık toplumsal, kolektif, baskın sanat olamaz. İnsanlığın büyük şiiri, büyük yapısı, büyük eseri artık inşa edilmeyecek, matbaada basılacak.
Sözleşmeler kimi zaman tarafların kendi edimlerini yerine getirmeleriyle biter, kimi zaman da akitte bulunan bir kusur ve bozukluk sebebiyle iptal olur. Bunlar dışında üçüncü bir durum vardır ki akit sağlam olarak doğmasına rağmen ifa gerçekleşmeden sonlanır veya sonlandırılır. Buradaki sonlanma veya sonlandırma ya geçmişe dönük olarak veya geleceğe yönelik olarak söz konusu olur. Bunun da genel olarak üç şekli bulunmaktadır. 1. Tek veya çift taraflı sonlandırma, 2.fesih 3. ikale.
Sayfa 89 - 38 Fesih ve ikâle nedir?Kitabı okudu
Türkçüler Hazırlık İçinde: Türkeş ve Arkadaşları Ne Yapacak? Millî Yol'un ilk sayılarında Atsız'ın yazısının bulunmayışı, buna karşılık Orkun'un ilk sayısında bir yazısının yer alması, Altan Deliorman'ı "Acaba Atsız, Millî Yol'a biraz buruk mu?” diye düşündürtür. Deliorman, "Kendisine niçin yazmadığını sorduğum
Reklam
Ne zaman bir iyilik etsen ve biri ondan yararlansa, neden aptalların yaptıkları gibi, ayrıca üçüncü bir ödül beklersin, iyilik ettiğinin bilinmesini ya da buna karşılık sana iyilik edilmesini istersin?
Kiracı köy sözkonusu olduğu zaman bu iki-sınıf ayrımı yeterlidir. Üçüncü bir sınıf konumunda bulunan toprak sahibi ve ailesi sıklıkla yakınlardaki daha büyük bir kasabada otururlar. Aşirete dayalı olarak örgütlenmiş köyde mülk sahibi aşiret çiftçileri ile toprakları ellerinden alınmış, aşirete dayalı olarak örgütlenmemiş kiracılar arasında da -durum çoğu zaman da- ha karmaşık bir hal alsa da- benzer bir iki-sınıf ayrımı olgunlaşma eğilimindedir.
"Batılı, saldırgan bir zihniyete sahiptir. Bir problemle karşılaştığında ona bir çözüm geliştirmeden rahat etmez. Kafa- sında birbiriyle çelişkili fikirlerle yaşayamaz; birinden birini kabul etmek zorundadır ya da ikisini birden harmanlayıp uzlaştıran bir üçüncü fikir kafasında evrilir. Mantıksal temeli olmayan çözümleri reddetmek anlamında katı bilimseldir. Doğal ile doğaüstü olan, akli ile akıldışı olan arasına keskin bir çizgi çizer; çoğu zaman da doğaüstü ve akıldışı oları hurafe diyerek dışarıda bırakır. "Bilimsellik-öncesi insanlar olarak Afrikalılar, doğal ile doğaüstü olan arasında herhangi bir kavramsal yarılma görmezler. Onlar bir durumu, problemden ziyade, deneyim olarak yaşarlar. Demem o ki onlar, akli olan ya da olmayan unsurların kendilerini etkilemelerine müsaade ederler; attıkları her adım, bir zihinsel egzersizin sonucundan ziyade, bütün benliğin duruma verdiği bir karşılık olarak tanımlanabilir."
UÇ TEMEL GEREKLİLİK
Albert Ellis, bunu ortaya koyuş şeklimiz ne kadar farklı olursa olsun, hepimizin, moral bozukluğuna yol açan, rasyonellikten uzak üç inancı paylaştığımıza inanır. Her inanç, içinde bir talep barındırır: insanın 'kendisi', 'diğerleri' ya da dünya' hakkında. Bu üç yaygın inanç, üç temel gereklilik olarak adlandırılır. 1. Kişi iyi işler yapmalı ve insanların da onayını almalıdır. Aksi halde iyi biri değildir. 2. Kişi diğerlerinden, kendine davranılmasını isteyeceği şekilde nazik, adil ve düşünceli davranışlar görmelidir. Aksi halde diğerleri iyi insanlar değildirler ve cezayı ve kınanmayı hak ederler. 3. Kişi istediği şeyi istediği zaman elde etmeli, istemediği de ondan uzak olmalıdır. Eğer insan istediğini elde edemezse, bu çok kötü ve tahammül edilemez bir durumdur. Birinci inanç, çoğunlukla anksiyete, depresyon, suç luluk hissi ve utanç duygusuna yol açar. İkinci inanç ise, genelde pasif saldırganlık, kızgınlık ve şiddete yol açar. Üçüncü inanç da sürekli düşünmeye, kendisine acımaya yol açar. Esnek olan ve talepkar olmayan inançlar sağlıka duygulara ve davranışlara yol açarken, çok fazla istek içeren talep, nevroz ve problemlere neden olur.
Reklam
TARİHLER VE OLAYLAR (1960-1975) 13 Ocak 1960: Atsız, Falih Rıfkı Atay'a yayın yolu ile hakaretten İstanbul Toplu Basın Mahkemesi'nde yargılanıyor. 27 Mayıs 1960: İhtilal. 38 subay ve general iktidara el koyuyor. İhtilal bildirisini, 27 Mayıs sabahı 04:36'da, 1944 sanıklarından Alparslan Türkeş okuyor. Cemal Gürsel Devlet Başkanı,
Ermeniler, Rumlar açıktan açığa Türk namını, Türk namusunu çiğniyorlar. Padişah hala da Ermenilere sığınıyor, onlardan yardım istiyor. "Aziz ve muhterem" olan Ermeni dostlarını her gün sarayında saygıyla kabul ederek, devlet işlerini ellerine emanet ediyor. Düşmanlar sultan saraylarını müsadere ederek, eşyalarını sokaklara atıyor,
Bir gün Don Kişot, hüzünlü kişiliğin bu ünlü şövalyesi, dünyanın gelmiş geçmiş şövalyelerinin en saf, en yüce gönüllü, en kalbi temiz olanı Don Kişot, sadık seyisi Sancho'yla serüven peşinde yolculuklara çıkarken birdenbire onu uzun süre düşündüren kuşku ve şaşkınlığın içine gömülüyor. Olay şu: Yaşamöykülerini şövalye romanları adı verilen ve
Sayfa 950 - 951, 952, 953, 954, 955 Yapı Kredi Yayınları
Atsız Tekrar Süleymaniye Kütüphanesinde: Atsız aleyhindeki konuşma ve yayınlar nihayet 1952 Mayıs'ında semeresini (!) verecektir. Olaylar şöyle gelişir: "Türk Milliyetçiler Derneği, 3 Mayıs kutlamalarına katılması ve bir konferans vermesi için Atsız'ı Ankara'ya davet etti. Konferansın konusu 'Devletimizin Kuruluşu'
"Atsız, öğretmenlikten alındığının açıklandığı gün son dersten önce, Haydarpaşa Lisesi'nin geniş bahçesinde öğrencileriyle hâtıra fotoğrafları çektirdi. Gençler, ona kır çiçeklerinden bir demet sundular. Atsız derli toplu giyinirdi ama şık görünmeye meraklı değildi. Elbiseleri hep gri renkteydi. O gün de, yine gri renkte, fakat sanki terziden yeni çıkmış gibi bir elbise giymişti. Kolalı beyaz gömleği, bıçak sırtı gibi ütülü pantolonu ile her zamankinden farklıydı. Sanki bayram yerine gider gibiydi. Sonra derse girdi. Üçüncü dönem bitmiş, tatil yaklaşmıştı. O gün ders dışı konuşmalar yapıldı. Sınıfta acı bir sessizlik hüküm sürüyordu. Öğrencilerden biri müsaade isteyerek, yazdığı manzum hicviyeyi okudu. Atsız, gülümseyerek dinliyordu. Hava biraz yumuşamıştı. Sonra, bir başka öğrenci, bütün sınıfın merak ettiği soruyu sordu: Nakil kararı niçin verilmişti? Millî Eğitim Bakanı milliyetçi bir kimseydi. Bu karara nasıl imza atmıştı? Gülümseyen, sakin Atsız'dan o zaman eser kalmadı. Kükrer gibi konuşmaya başladı. Öğütler verdi, gerekli gördüğü açıklamaları yaptı. Nasıl geçtiği anlaşılmadan ders sona erdi. Atsız, yine sakin adımlarla öğretmenler odasına doğru yürüyüp uzaklaştı. Bu, onun öğretmenlik hayatındaki son noktaydı."
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.