Râbıtaya itiraz felakettir. Çünkü leblebi kafalılar zannederler ki, rabıta demek şeyhini mübalağa ile büyütmek, gaye zannetmek! Asla... O şeyhinin kılığından ilâhî huzura doğru çıkmak için bir bilet almaktan başka bir şey değil...
Sırası gelmişken kaydedelim. Günün ucuz, gayet ucuz, bayağı ve ahmak inkâr modası içinde bir de formül vardır:
-"Allah'la kul arasına girilir mi?
Cevap vereyim; sizde söyleyenlere aynı karşılığı verin...
Bana, bunu söyleyen bir profesöre şöyle dedim:
-"Yahu, sen Üsküdar'a gitmek için bile vasıtaya muhtaçsın!.. Bütün beşerî vasıtaları elinden alsam, sen acaba potin mi giyebilirsin, sigara mı içebilirsin, yemek mi yiyebilirsin?.. İlahî huzura gitmek için vasıtasızlık ne demek? Elbette vasıtaya ihtiyaç var... Elbette Allah'la kul arasına girilemez! Fakat, Allah'la kul arasında münasebet kademeleri mevcut... Yoksa ey ahmak, Allah'la kul arasına hiç kimse giremez!.."
Rabıta hâşâ, Allah'la kul arasına girmek değil... Hâşâ... Eğer bütün olarak, tüm olarak vasıtaya ihtiyaç olmasaydı, bir tane Nebî ve Resûl gelmezdi.
Nice haykırsam da kan duymuyor çığlığımı Sessiz bir aşk rüzgârı şimdi ruhumdan esen Bıraktım bir kenara kahrı, isyanı, gamı Ne kadar güzelsiniz Üsküdar, deniz ve sen
İnsan beyni gelişimi itibariyle, sonradan öğrenmeye muhtaç doğar.
Organik olarak ne denli öğrenmeye yatkın hatta hiçbir canlıda görülemeyen, neredeyse doğar doğmaz düşünmeye ve konuşmaya yetenekli olsa da, sonradan öğrenmek zorunluluğu ile maluldür. İşin garip veya
saşırtıcı yanı, yaşadığı toplum biçimlerinden daha yavaş ve sonradan gelişir.