Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
UYKUSUZ KALDIĞINIZ ZAMAN NE KADAR UYKUSUZ KALDIĞINIZI ANLAMAZSINIZ
Otuz yıllık yoğun araştırmaların sonunda, ilk başta sorulan pek çok soruyu yanıtlayabiliyoruz. İnsanın maksimum uyanık kalma süresi yaklaşık on altı saat. Yani uyanık geçen on altı saatin sonunda beyin çuvallamaya başlıyor. İnsanın bilişsel performansını koruyabilmesi için her gece yedi saatten daha fazla uykuya ihtiyacı var. Sadece yedi saat uykuyla geçirilen on günün sonunda beyin yirmi dört saat boyunca hiç uyumamış gibi işlev yitirmeye başlıyor. Üç (yani hafta sonundan daha uzun süre) tam gecelik onarım uykusu bile az uyunan haftanın sonunda performansı normal düzeye çekmek konusunda yetersiz kalıyor. Son olarak insan beyni uykusuz kaldığında ne kadar uykusuz olduğunu doğru bir şekilde algılayamıyor.
Sayfa 165Kitabı okudu
Zaman öldürmek kulağa geldiği kadar zor bir şey değil. Yüz tane rakamı göğsünden vurabiliyor ve ondalık sayıların avucumda kanamalarını izleyebiliyordum. Rakamları saatten sökebiliyor ve uykuya dalmadan hemen önce akrebin o son taka doğru tik tik tik diye gidişini izleyebiliyordum. Sırf nefesimi tutarak saniyeleri boğabiliyordum. Saatlerce dakikaları öldürüyordum ve kimsenin umurunda olmuyordu.
Sayfa 118Kitabı okudu
Reklam
Adap.
Küçük bir topluluğu yeğlerim kötü bir topluluğa: ama bilmeliler gelip gitmesi doğru zamanda. Böylesi yararlıdır uykuya.
Sayfa 22 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okuyor
ALİ RIZA NABDEL
Yorgun bir kent Geceleri ağır ağır Uykuya dalarken Gider benim gönül kuşum Ufuklara doğru Yellerin savurduğu Bulutlarla beraber
Sayfa 102 - Alfa Yayıncılık -1.Baskı-Ekim 2001
Belki, dedi, okuduğunda kendisini mutlu edecek kalplere henüz sıra gelmemişti
O gece eltimler bizdeydi. Küçük kızı huysuzluk yaptı. Uyutmak için yan odaya aldım, yanına uzandım. Bana bir masal anlat, dedi. Ona, hiç fark etmeden ödediği büyük bir bedel karşılığında, insanların kalbini okumaya başlayan bir kadının masalını anlattım. Uykuya dalarken, mutlu muydu, dedi, kalpleri okumaktan. Hayır, dedim, mutlu değildi. Belki, dedi, okuduğunda kendisini mutlu edecek kalplere henüz sıra gelmemişti. Doğru, dedim, zaten kendisi de yüreksizin biriydi. Ona bu masalı anlattım. Uykuya daldık.
Sayfa 131Kitabı okudu
Bir günbatımı bahçesinde, Yanyana Bir yatak odası dağınıklığına, Uykuya doğru yürüdüler.
Reklam
96 syf.
9/10 puan verdi
Gerçek olaylara dayanan kitaplar okumayı sever misiniz? Baştan sona kalbimi yaralayan, dokunaklı bir hayat hikayesi ile karşınızdayım bugün. Hiroşima'ya atılan atom bombasının etkilediği yüz binlerce yaşamdan biri olan Sadako'nun hikayesini okuyoruz kitapta. Atom bombası ile yapılan saldırının nasıl büyük bir insanlık suçu olduğunu buram buram hissediyoruz satırlarda. Kısaca konusundan bahsetmek gerekirse, Hiroşima'ya atom bombası atıldığında iki yaşında olan Sadako, mucize eseri hiçbir yara almadan hayatta kalmayı başarır. Fakat savaş ailesinin yaşamını alt üst etmiştir. Yine de evlatlarının sağ olduğuna şükredip hayatlarını yeniden inşa ederler. Ama hayat bu aileye bir darbe daha vurmaya hazırlanmaktadır. Sadako 12 yaşına geldiğinde hastalanır. Yapılan tetkikler sonucu atom bombasının sebep olduğu yüksek radyasyon sonucu lösemi olduğunu öğrenen aile yıkılır. Fakat Sadako hayata tutunmaya ve mücadeleden vazgeçememeye niyetlidir Gözlerim dolu dolu okuduğum pek çok satır oldu. Hacmi küçük olsa da etkisi büyük bir kitaptı Sadako. Tavsiyemdir, okuyun İşte bu kitaptan sizler için seçtiğim birkaç alıntı : "Ölürken insanın canı acıyor muydu? Yoksa, ölüm uykuya dalmak gibi bir şey miydi?" "Yüzlerce beyaz güvercin kafeslerinden salındı. Kuşlar, çarpık ve hasarlı bir yapı olan Atom Bombası Kubbesi'nin çevresinde uçuştular. Sadako'ya göre bu güvercinler, ölen insanların göğe doğru yükselen ruhlarına benziyorlardı."
Sadako ve Kağıttan Bin Turna Kuşu
Sadako ve Kağıttan Bin Turna KuşuEleanor Coerr · Beyaz Balina Yayınları · 202110,4bin okunma
Genç kızın uykusuzluktan yorgun düşen bedeni ilerledi. Bir adım, iki adım, üç adım... Ayağını masanın kenarına çarptı fakat durmadı. Gözleri çok kısık bir şekilde açıkken önünü doğru düzgün göremiyordu bile. Sağ elini uzun, gür ve kahve tonlarındaki saçlarından geçirdi ve kuru dudaklarını yaladı. Hızlanmak istedi, dayanamıyordu artık. Hem uyku ilacı da kendi odasında kalmıştı... Giremezdi artık o eve. Güvenli değildi. Güven... Güven neredeydi? Bu evde yaşıyordu elbet, fakat henüz buralarda değildi. İlerledi. Ta ki, salep ve tarçının birbirine karışmayan eşsiz uyumunun tek bedende buluştuğu sıcak bir gökyüzüne çarpana kadar. Siyah bir gökyüzüne. Ya da koyu gri... Her ne ise, güçlü bir sağanağa ruhunu teslim etmiş ağır bulutların kol gezdiği bir gökyüzüne. İki koku burun deliklerinden içeri göğüs kafesine dolduğu anda sendeledi ve geri tartıldı. Fakat o sıcak, siyah gökyüzü ona kollarını sardı. "Nil?" Çok geçti. Kız uykuya teslim etmişti yorgun bedenini çoktan. Çünkü güven artık buradaydı. Bedeninin yere düşeceğini fark eden adam eğilip onu kollarının arasına aldı ve uzun saçları aşağıya sarkarken sonsuz boşluk içine savruldu. Ve adamı o gece, kahve kokusu ilk kez rahatsız etmedi.
“Çünkü sona doğru yaklaştıkça, adım adım başa dönen bir daire çizerek ilerliyorum. Yolu düzleme ve seyahate hazırlama çalışmalarına benziyor bu. Artık kalbim uzun zaman önce uykuya dalmış pek çok hatıranın dokunuşunu taşıyor.” Charles Dickens
1.000 öğeden 981 ile 990 arasındakiler gösteriliyor.