"Oğuz Atay niye öldü biliyor musunuz? Kahrından! Peki onu kim o hale getirdi? Kim üzdü? Onun zamanında onu umursamamış olan herkes. Bana inanmıyorsanız, gidin bütün kitaplarını okuyun."
Derda, Oğuz Atay'ı anlayamamış, ancak daha da ileriye gidip hissetmişti.
"Beni hemen anlamalısın, çünkü ben kitap değilim. Çünkü ben öldükten sonra kimse beni okuyamaz, yaşarken anlaşılmaya mecburum, ben Van Gogh'un resmi değilim, öldükten sonra beni müzeye koyamazsınız.
"Öyle miymiş?"... Ne var bu soruda? Belki üstten bir tavır, bir kinaye ya da bir bilmeyen kişinin sancısını belli edişi, bilmediğini öğrenme çabası ya da bir şey bilmesi ama bu bildiğinin ötekilerin bildiklerine uymayışı sonucunda duyduğu şaşkınlık, yabancılık... Hepsini tek hamlede düşündüren bir soru "Öyle miymiş?". Kitabı da
Kitaba başladığımda ilk düşündüğüm şey Mürşit Bey'in neden bu kadar kötü olmayı seçtiğiydi. Zehra'nın gözünden babası hakkındaki düşüncelerini okudukça bende onun adına üzüldüm. Hatıra defterini bulup okumaya başlayınca da kaynanasının sürekli onu manipüle ettiğini fark ettim.
Hayata ne kadar umut dolu ve iyi niyetle yaklaşsa da hep hüsrana uğraması beni çok üzdü. Çizgilerinden, karakterinden ödün vermemeye çalışıyor. Olması gereken haliyle sevilmiyor ama başkaları gibi olduğunda da sevilmiyor. Hayatını sevdikleri uğruna yaşıyor lakin sevdikleri ondan nefret ediyor. Bunu bile bile yaşamak ve hiçbir şeyi söylememiş olmak çok ağır bir yük olsa gerek.
Zehra'ya geldiğimizde ise onun o defteri okurken yaşadıklarını anlamaya çalıştım. Nefes aldığı her an nefret ettiği babasının hayatını kurtardığı, canından çok sevdiği annesinin de her şeyin sorumlularından biri olduğu gerçeğini idrak etmek çok zor.
Annesini suçlamak için de babasını sevmek için de vakit çok geç...
Kitabın asla abartılacak bir yanı yok. İlk 600 sayfa neredeyse kitaba girişti diyebilirim. Jude’u sevdim yaşadıkları beni çok üzdü ama açıkçası ancak kahrolmuş biçimde ağlayan insanların videolarını görmüştüm ancak hiçte öyle bir durum yokmuş. Öyle pek bir numarası yok. Okumazsanız bir şey kaybetmiş olmazsınız.
"Karadul doğada korkulan bir yaratıktır, kurbanlarını ağında yakalar ve öldürür. Ölümcül olmasına karşın burada, hayat vermeye hazır halde, dışarı sarkmış bir yumurta kesesiyle tasvir edilmiş. Bu onu hem avcı hem de hayat veren haline getiriyor. İncecik bacakların üstüne konmuş güçlü bir karın, hem güç hem de kırılganlık ifade ediyor."
Aslında tesadüf eseri çıktı karşıma gecenin beş buçuğu sanki kasıtlı kalkıp ve seni okumam. Eğer öyle olduysa böyle kasıtlı uyanışlara ihtiyacım var.
"...hiç üzülmedim, çünkü artık binlerce arkadaşım vardı, kitaplardan tanıdığım birçok üzüntü ve acı dolu yaşamla iç içeydim. Dostlarımı nerede arayacağımı biliyordum bundan böyle." diyor, Pablo Nerudo.
Bende kitapları bulduktan sonra, dost aramayı bıraktım...
İnceleme yapmayı çok sevmiyorum fakat yinede söylemeden edemiyeceğim, şiirlerin uzunluğuna rağmen hiç sıkılmadan okudum ve Pablo Neurdo gibi güzel bir şair daha ekledim kalbime. Fakat az okunması biraz üzdü açıkçası ben çok, severek okudum. Yeni şairler arıyordum, oda beni arıyormuşki karşılaştık. Şiir sevenler için güzel bir yapıt okumanızı tavsiye ederim.
Bir kaç mısra bırakmak istiyorum:
"Şimdi,
Giysileri
Kendinden fazla.
Üstündekilerin
Boşluğunda yaşıyor
Bir evde yaşar gibi.
Bedeninin"
"Acılardan daha büyük bir yer yoktur
Bir tek evren var, o da kanayan bir evren."
"Dinleyecek birini arıyorum ,
Ama bu yıkılmışlığı ve acılar şölenini anlayan yok görünürde."
Merhaba arkadaşlar bugün karşınıza #Ahraz kitabıyla geldim. Çok ayrıntılara girmeden konuyu kısaca anlatmaya çalışacağım. Öncelikle Başrolümüz Esma'nın yaşadığı onca sıkıntıya rağmen dimdik ayakta durması beni çok etkiledi. Teyzesinin evinde teyzesiyle ayrı eniştesiyle ayrı uğraşmak zorunda kalması hayli üzdü. Hasret ile kuzenden öte kardeş olmaları birbirine kol kanat germiş olmaları o kadar tatlıydı ki..
Olaylar; Savcı Fatin'in bir dava nedeniyle pek bilinmeyen bir ilçeye sürgün edilmesiyle başlar.
Savcı Bey ilçeye gelmeden kısa süre önce de bir cinayet yaşanır. Tek görgü tanığı da konuşamadığı için "yarım akıllı" olarak bilinen Esmadır...
Esma; anne-babasını yangında kaybeder.
Yangından sonra konuşma yetisini de kaybeden Esma, teyzesinin evine taşınır...
(Fazlası spoiler olacağı için bu kadarını yeterli görüyor ve sizi kitabı okumaya davet ediyorum.)
"Bir kartal yemek istediği yabani tavşanı izlemek için yüksek bir kayanın üzerine tünemiş.Gizlendigi yerden kartalı gören okçu hedefi almış ve onu ölümcül bir şekilde yaralamış.Kartal kalbine giren oka bakmış ve oktaki tüylerin kendilerininkiyle donatılmış bir okla yok olmak zorunda olmam beni iki kat üzdü "diye söylenmiş.İnsanlar kendilerini daima kendi oylarıyla geçerler."