Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Bir diğer seçenek Okuduk ,üzüldük ,güldük
Hz. Ömer (r.a.) anlatmaktadır: "Cahiliyye devrindeki günleri düşündüğüm zaman, birşeyi hatırlar üzülür ağlarım, diğer birşeyi hatırlar o zamanki halimize gülerim!" Sorulduğunda şöyle cevap vermiştir: "O zamanki cahiliyyenin tesiri altında kalarak kızımı öldürmeye karar vermiştim. Kızımı öldürmek için çukur kazarken kumlar yüzüme, sakalıma doğru bulaşmıştı. Kızım ben onu kumların İçine gömüp öldüreceğimi anlamamıştı ve: "Babacığım yüzüne, sakallarına kumlar geliyor" diye sakallarımdaki kumları silmeye çalışmıştı. Ben yine o zamanki cahiliyye anlayışının tesirinde kalarak kızımı çukura atarak kumlara gömmüştüm. İşte bunları düşündükçe o zamanki durumumu düşünüp çok ağlarım. İnsan kafasına dayanan bu örf ve adetin (başka ifadeyle kanunların) neticesini düşündükçe kendimi tutamam. Hatırlayıp güldüğüm şeyde şudur: Bir yere gideceğimiz zaman kendi elimizle hamurdan putlar yapardık, pişirirdik sonra da bu putlara tapardık. Acıktığımız zamanda kendi elimizle yapıp taptığımız putları yerdik. İşte bunuda düşündükçede gülerim" diye anlatmaktadır
Geçmiş
Hepimizin bir geçmişi var ve hepimiz yeri geldiğinde seçimler yaptık. Yaptığımız seçimler sonucunda mutlu olduk, üzüldük veya yaptığımız seçimleri doğru düzgün yapamadık. Yaptığımız tercihler yüzünden belki de şu an bulunduğumuz hayatı yaşıyoruz. Şu an okumaya başladığınız bu kitap bile benim geçmişteki tercihlerimden ibaret. Tercihlerimiz birer histir. Yani birer duygudur aslında. Ve biliyorum ki herkes kendisine iyi gelen hislerle hareket eder. Hislerimizin bedelini biz öderiz ve karşılığını da yine biz alırız. Hislerimizin karşılığını tam verimle alabilmemiz için doğru zamanı beklememiz gerekir. Zaman bedavadır ama yerinde ve zamanında kullanılmadığında bedeli çok ağır olur. Hayallerimize ve hedeflerimize ulaşmaya çalışırken ihtiyacımız olan bazı hisleri yaşamak zorunda kalıyoruz. Bu hisler her ne olursa olsun, iyi bir şeydir. Burada yapmamız gereken tek ve en önemli şey ise kendi aydınlığımızı bulmaktır. Kendi özümüz ile baş başa kalmalıyız. Kendi özümüzle temas kurulduğunda dış dünyadaki her şey önemini kaybeder. Yeter ki kendi aydınlığı- mızı bulabilelim.
Sayfa 5 - Kitapyurdu sitesinden kitaba ulaşabilirsinizKitabı okudu
Reklam
Seni bu atla çiğnerim | ibretlik | okuyunuz
Caminin önünde, dedemin takkeyle dolaştığını gören bir kurmay albay, "Sen niçin şapka giymiyorsun?" diye dedeme musallat olmuş. Dedemin camiinin yakınında Aslanlı Kışla vardı. Subaylara o zaman "zabit" denirdi. Zabitler evlerine atla gidip gelirler, arkalarında da yine atlı bir "emir eri" bulunurdu. Zabitlerin atları
Sayfa 134
"İnanın çok üzüldük başına gelene, Kim bilir getiririz belki eski haline, Ama doğrusu hak etti bunu yine de."
Hoșça vakit geçirdik, bir güzel eglendik Aynı zamanda önemli bir şey öğrendik, Aman derim, çocukları ASLA $imartmayn Sakın televizyonun yanına yaklaştırmayın Ama kökten çözmek istiyorsanız sorunu Dünya yıkılsa açtırmayın o aptal kutusunu Hangi eve gitsek, aynı durumla karşılaştık çocukları ekranın başından kaldıramadık. Yan gelip yatarlar,
Sayfa 184 - CanKitabı okudu
İngiliz Rolündeydi; Ama İngilizce Bilmiyordu
Emniyet Müdürlüğü görevine başlamamdan kısa bir süre önce, Nizamettin adında bir polis memurumuz, Seyyid Abdülkadir'in ayakdaşlarından Kör Sadi ile tesadüfen temas kurmuştu. Abdülkadir'in, Bağımsız K*rdistan için İngilizlerle temasta olduğunu bilen Nizamettin Efendi, bu konu üzerinde çalışırken Kör Sadi ile tanışmış ve bir punduna
Sayfa 65 - Destek YayınlarıKitabı okudu
Reklam
İngiliz Rolündeydi; Ama İngilizce Bilmiyordu
Emniyet Müdürlüğü görevine başlamamdan kısa bir süre önce, Nizamettin adında bir polis memurumuz, Seyyid Abdülkadir'in ayakdaşlarından Kör Sadi ile tesadüfen temas kurmuştu. Abdülkadir'in, Bağımsız K*rdistan için İngilizlerle temasta olduğunu bilen Nizamettin Efendi, bu konu üzerinde çalışırken Kör Sadi ile tanışmış ve bir punduna
Sayfa 65 - Destek YayınlarıKitabı okudu
Bize duygularımızı bastırmamız öğretilmişti evvela. “Kol kırılır yen içinde kalır.” mesela. Kol kırıldı kimselere göstermedik, acı çektik kimselere söyleyemedik. Attığımız sessiz çığlıkları duyan kimse olmadı haliyle. En yakınımızın kulağına usulca “Kolum kangren oluyor galiba.” dedik. “Boş ver olsun. Sen yine belli etme.” dedi. Sonunda kol kangren oldu kesip attılar onu. Yaşadığımız sıkıntıları anlatmaya kalktığımızda da dinlemediler. “Sus, el âlem duyarsa ayıp olur, bizim sülalemize hiç yakışır mı? Baban duyarsa çok kızar, ne der sonra?” Kızmasın, ayıp olmasın diye anlatmadık. Sonra biri bunalıp intihar ettiğinde de arkasından “Yahu ne kadar da iyiydi, kimseye bir zararı bir kötülüğü yoktu, sessizdi, ağzı var dili yoktu, bizim bildiğimiz, duyduğumuz bir derdi de yoktu.Ne oldu da böyle oldu. Allah Allah, vah vah vah...” diye üzüldük.
Sayfa 208Kitabı okudu
Farkına varmıyoruz , yada unutuyoruz . Evrenin bir kanunu ve yasası var. Biz her bir itirazımızda her bir baş kaldırışımızda daha da dibe batıyoruz. Ama her zaman ki gibi yine sadece kendimizi düşünüyoruz. Sanki biz zarar görmüyoruz gibi ve hepimizin kendine ait bir dünyası varmış gibi hareket ediyoruz. O kadar gözümüz açlığa saplanmış ki masumların ölümü bize doyumsuz bir şehvet veriyor. Kana susamışız ne kadar üzüldük desekte umurumuzda değil. İtiraf et insan…
Başı olan her şeyin bir sonu vardır.Yani bir şey başladıysa sona ermesi kaçınılmazdır. Ancak insan tam tersine, bu hayatı sanki sonu gelmeyecekmiş gibi yaşar. Kendi hayatımız başlı başına bu geçici bir ispati iken yine de bunu görmezden geliriz. Bir zamanlar çocuktuk, ancak şu an aynada bize bakan yüz başka bir yüzdür.Beş sene önce belki bir olaya o kadar üzüldük ki aylarca kendimize gelemedik fakat şu an olay biz de aynı etkiyi yaratmıyor. Eskiden onsuz yapamam dediğimiz bir çok iyi şey şu an hayatımızda yok ve muhtemelen hayatımızda bizim için artık başka vazgeçilmez olduğunu düşündüğümüz şeyler var. Kendi hayatın, sen olduğunu düşündüğün bu beden bile geçiciyken ne kadar kalıcı olabilir? Kalıcı olan, değişmez olan, başı ve sonu olmayan yani sonsuz olan senin içindeki o öz halindir. Bunun dışında eğer bir şeyin başı varsa mutlaka sonunda olacaktır. Eğer sen sonsuz olsaydın, çocukken aynaya bakan o yüz şu anda aynı şekilde o aynada sana bakıyor olması gerekirdi. Ancak değiştin ve değişmeye devam ediyorsun.Sonluya bakarak sonsuz olan bulamazsın. Sonlu olan aracılığı ile yani bütün bu hayat deneyimi ve bu beden aracılığı ile sonsuz olanın peşine düş.
Reklam
Ceneviz den Bizans'a gelen yardım gemilerini Baltaoğlu Süleyman Bey durduramayınca Fatih hem üzülüyor hem de kızıyor. Sıkıntılı bir gece yaşıyor. Akşemseddin'in meşhur mektubu o zaman yazılıyor. Akşemseddin’in Fatih'e mektubundan bir bölüm "Gemi ehlinin kusurundan olan bu hadise kalbe kırgınlık ve sıkılma getirdi. Açık olan fırsatın kaçırılmasına üzüldük... O halde yumuşak tavır iyi olmaz. Kim uyumsuzluk ettiyse, kimin ihmali varsa araştırılmalı, şiddetle cezalandırılmalı. Böyle yapılmazsa kaleye hücum ve hendekleri doldurmayı gereğince önemsemezler. Bilirsiniz, çoğu yasak Müslümanıdır. Ganimet görseler canlarını dünya malı için ateşe atarlar, ama Allah için canını ve başını koyan azdan azdır. Maslahat icabı himmetinizi yüksek tutun. Sonunda kalbi kırık ve utanarak gitmeyelim. Aksine, Allah'ın yardımıyla, ferah, kazanmış ve muzaffer olarak gidelim. Hüküm Allah’ındır. Ancak kul ciddiyet ve çalışmada kusur etmemelidir. Resulullah ve ashabının sünneti budur. Yine kalbi kırık biraz Kur’an okuyup yattım. Allah'a şükür, çok zamandır olmayan müjdeler oldu. Tam teselli hasıl oldu. Hazretinize söylediklerimiz fuzuli kelam sayılmasın, sevdiğimizdendir."
Sübhanellah, bu adam ne acayib şey" diyerek hareketleri ile adamı bildirmeğe çalışır. Bu arada Allah'ı anar. Adamın hıyanetini teşhirde Allah'ın adını vasıta yapar. Yine bunun gibi, dostumuzun eğlenceye alınmasından üzüldük, Allah onu kurtarsın, der. Fakat bu sözünde samimi değildir. Zira maksadı, adamın lehine samimiyetle dua edecek olsa, tenhada namazı müteakib duasını yapardı. Bunun gibi üzüntüsü hakiki olsa, kusurunu yeniden ortaya koymazdı. Yine bunun gibi, yazık zavallı adam, büyük bir afete mübtela oldu, Allah onu da bizi de afvetsin, şeklinde güya dua ediyor gibi konuşur. Aslında gıybet ediyor, içindeki pis düşüncelerini Allah bilir, fakat o, kendi cehaleti sebebiyle nereye düştüğünü anlamaz.
Köpekler, kendilerini seven insanları, daha uzaktan seriyor sanırım. Bir gece geç saatlerde, konuk olduğumuz bir dostumuz evinden dönüyorduk. Hiçbir sevgi belirtisi göstermediği hal de karımın arkasına bir sokak köpeği takıldı. Alışkın olduğu yerden uzaklaşmaması için hayvanı kovaladım. Kaçmadı yere yapıştı. Biz yürüyünce yine arkamızdan geldi.
Canım kardeşim, Emir kardeşim.. Başınızdan geçen olayı bir hafta önce duyduk ve inanın ki en az Dergah Dergisi yazanları kadar üzüldük. İnanın ki o çirkef hareket size değil, sizin şahsınızda inananlara yapılmıştır. Bunu yapanlar acz içinde olan yaratıklardır. Size daha önceki mektuplarımda aynı sancıları duyduğumu size yazmıştım. Hele şu
Ben elli üç yaşındayım, çok sıkıntı çektim. Üstelik işçiler çok vicdansızdır! Artık genç değilseniz, size ihtiyar baykuş, yaşlı bunak! derler. Günde bir buçuk frank kazanıyordum, üstatlar yaşlı olmamı bahane edip bana en düşük ücreti veriyorlardı. Ayrıca nehir kenarında çamaşırcılık yapan bir kızım vardı. O da para kazanıyordu, böylece geçinip gidiyorduk. Onun işi de zordu. Bütün gün yağmura, kara, yüzünü yarıp geçen rüzgâra rağmen beline kadar leğenin içinde çalışıyor, her yer buz tutsa bile çamaşır yıkaması gerekiyordu; fazla çamaşırları olmayan insanlar hemen yanında yıkamasını bekliyorlardı; çamaşırı yıkamazsa müşteri kaybederdi. Tahtalar birbirine iyi eklemlenmediği için her yandan üzerine sular dökülüyordu. Elbiselerinin her yanı ıslaktı. Soğuk su içine işliyordu. Suyun musluktan aktığı Enfants-Rouges çamaşırhanesinde de çalıştı. Orada çamaşırlar musluğun önünde yıkanır, leğende durulanırdı. Kapalı yer olduğundan orada daha az üşüyordu. Ama sıcak buğu çok tehlikeliydi ve gözleri mahvediyordu. Akşam yedide yorgun halde eve geliyor, hemen yatıyordu. Kocası onu dövüyordu. Öldü. Üzüldük. Dans partilerine gitmeyen iyi huylu, kendi halinde bir kızdı. Bir keresinde büyük perhizden önceki salı günü kutlamalara katılmak yerine saat sekizde yatmıştı. İşte. Doğruyu söylüyorum. Sormanız yeter. Ah elbette! Ne aptalım! Paris bir uçurumdur. Champmathieu Baba'yı kim tanır? Yine de size Mösyö Baloup'dan söz ediyorum. Mösyö Baloup'ya sorun. Bunun dışında benden ne istediğinizi bilmiyorum.
Sayfa 323Kitabı okudu
35 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.