"yedi yaşındayken babamın söylediği bir şey, yalnız başına ölmemin sebebi olacak. varoluş ne demek bilmiyordum, nasıl bileyim? babama dedim ki 'baba, hayatımızın anlamı ne, neden buradayız?' söylediği şuydu: 'peki, oğlum. kendi hayatını, benimkini ve diğer herkesin hayatını düşün. yaşamlarımızın, kendi bireysel yapbozlarımız olduğunu hayal et. ve yaşadıkça, en iyi resmi elde edene kadar, parçaları yavaş yavaş, deneyimlerimize ve derslere dayanarak bir araya getiriyoruz; ama mesele şu ki herkes yapbozunun kutusunu kaybetmiş. yani, yaptığımız resmin neye benzeyeceğini bilmiyoruz, sadece tahmin ediyoruz. eğer elinde bir resim yoksa, yapboz yapmanın en iyi yolu, dışarıdan başlayarak, köşeleri ve kenarları yapmaktır: aile, arkadaşlar, hobi/ilgi alanları, iş... elbette, hayatla birlikte bazı parçalar değişebilir. bazen, arkadaşların değiştiğinde, köşeleri oynatman gerekir. bazen, bir işin ve hobin olur, o zaman neye ne kadar zaman ayıracağının kararını verip parçaları oynatırsın. bazen, ailenden biri ölüp ardında büyük bir boşluk bırakır. o boşluğu doldurman gerekir, yoksa hep yarım kalırsın.'
peki baba, resmin esas kısmı ne? ne yapmaya çalışıyoruz?' o da dedi ki 'o, eşinin parçası. sen ve daha önce hiç tanışmadığın mükemmel kişi. ortaya çıkıp sana mükemmel şekilde uyacak, seni tamamlayacak ve hayatında ilk kez eksiksiz olduğunu hissedeceksin; tıpkı annenin bana yaptığı gibi.'