“Bir manastır kitaplığı gibi,’ diye düşündü Gregorius, ‘eski zamanlarda, varlıklı bir aileden gelen, klasik eğitim almış bir yatılı öğrencinin kitaplığı gibi. Duvarlar boyunca ilerlemeyi göze alamadı, ama Oxford basımı, lacivert, adları altın yaldızla yazılı Yunan klasiklerini çabucak buldu gözleri, daha ileride Cicero, Horatius, kilise babalarının yazıları, San Ignacio'nun OBRAS COMPLETAS’ı duruyordu. Bu eve gireli on dakika olmamıştı bile, ama Gregorius ‘keşke hep burada kalsam’ demeye başlamıştı. Burası Amadeu de Prado'nun kitaplığı olmalıydı. Öyle miydi?
"Amadeu burayı, kitapları severdi. Öyle az zamanım var ki Adriana,' derdi sık sık, 'okumak için öyle az zamanım var ki, belki de rahip olsam daha iyi olurdu.’ Ama o muayenehanenin hep açık olmasını isterdi, sabahtan akşama kadar. ‘Acısı olan, korkusu olan bekleyemez,' derdi hep, ben onun yorulduğunu görüp biraz yavaşlatmaya çalıştığımda. Geceleri uyuyamayınca okurdu ve yazardı. Ya da belki okuması, yazması, düşünmesi gerektiğini hissettiği için uyuyamazdı. bilmiyorum. Onun bu uykusuzluğu bir lanetti ve eminim ki çektiği bu acılar olmasaydı, huzursuzluğu olmasaydı, durup dinlenmeden kelimeleri arayıp durmasaydı, beyni çok daha uzun bir süre çalışırdı. Belki de hâlá hayatta olurdu. Yaşasaydı bu yıl, 20 Aralık'ta seksen dört yaşında olacaktı…”