Beni merak ediyorsanız bu resimden bana bakın.
dropbox.com/s/josp2eiqbczyc...
Üzerimde duran küllük, yeşile çalan taşlı çakmak ve yarım bırakılmış bir Maltepe sigarasından ibaret. Gerisi alabildiğine toz, toprak. Unuttular bizi, işe yarar yanlarımızı söküp bir boş tarlaya çektiler hurdamızı. Şimdi kurda kuşa yuva
Ayçagül Akar ‘a ithaf edilmiştir.
“Atma Babaaa..“
Yahu şu yoklukta, elindeki demir parayı taze betonun içine attı ya adam. Ben onunla renk renk akide şekerleri alırdım, gitti anam gitti! Tamam da ben büyüdüm, koca adam oldum, şimdi şu sekiz yaşımdaki köyde evin temel atılmasında yaşadığım anıyı
.
..
❝Nerede ışıkları yanan bir ev görse baba ocağını özleyecekti, sıcacık sofraları, çocukluğunu... Ayrılıktı önce, sonra karanlık. Biraz yalnızlıktı ne kadar insan olsa da etrafında.❞
..
.
Tolstoy, bu kısacık ama etkili romanını sanki önce ölmüş, sonra da tövbeestağfurullah, İvan İLYİÇ kimliğiyle dirilip yazmış gibi. Ölüm döşeğindeki hasta bir adamın acılarını ve o ölüm anını başka türlü yazıp hissettirmesinin başka bir açıklaması ''büyük yazar'' olmasından mı? Tamam, o da olabilir ama ilk söylediğim sanki daha mümkün :) Kitabı
Leyla ile Necla, asıl istediklerini açık açık söylüyorlardı; ne hakla kendilerini eve kapatmışlardı? Herkesin kızları istedikleri yerde, istedikleri insanlarla gezip eğlenirken kendileri niye bu cehennemde çile dolduruyorlardı?
Evin adi artık “cehennem” olmuştu. Onlar da genç değil miydiler? İnsan içine çıkmak, sosyetelere girmek, dans etmek istemezler miydi? Gençlikleri geçiyor sayılırdı. Bu gidişle sonları ne olacaktı? Babaları kendileri için bir şey hazırlamış mıydı? Ev, delik deşik bir gemi gibi, günden güne batıyordu. Böyle zamanlarda herkese başının çaresine bakmak hakkı neden verilmiyordu? Üstlerindeki baskıyı kaldırmak zamanı gelmiş de geçiyordu. Kendi başlarına bırakılırlarsa belki birer hayırlı koca bulur, canlarını kurtarırlardı. Böyle zamanda kimin kapısını çalıp “Evlenecek kızınız var mı?” diye soruyorlardı...
İstanbul'da kalma fikrimi ilk Halil'e açtım. Halil eski arkadaşım, İstanbul'a yeni taşındı. "Bir şeyler ayarlayana kadar bende kal," dedi. Yüzsüzlükten değil, çaresizlikten ısrar etmesine bile fırsat vermeden Tarlabaşı'ndaki evine çöreklendim.
Uzun süre iş arayıp bulamayınca İstanbul bünyeye ağır gelmeye başladı ama yenilgiyi hemen
Hygge'nin on tane manifestosu var ve bunlar o kadar keyifli, yapılması o kadar mümkün ki, denemekten hiç bir şey çıkmaz bence!
1- Atmosfer
Beyaz ampule sok. Yakın doğal ışıklarınızı loş bir ortam yaratın. Gelsin mumlar, doğal ışıklar.
2- Anda Kalmak
Kapatın televizyonu, tableti, bilgisayarı, cep telefonunu. Sadece o anda olmanın keyfini
Öyle tuhaf bir şey ki şu defaatle kez izlediğim ve ezbere bildiğimi sandığım kurguyu okurken şaşırmak ve heyecanlanmak! Filimleri izlerken yer almayan detayları Kitaplarda bulmak
Genç bir kızın Öğretmenine duyduğu hayranlığı kitapta oldukça iyi düzeyde verilmiş filim de bu kadar net verilmemiş olsa da yine yansıtılıyordu
Hermione hemen,
Bir ömrün en uzun yolculuğuna!
Dolu dolu bir anlatımla, farklı bakışıyla Ali Şeriati. Düşünürler, dini felsefe ile anlatmaya çalışınca kafir diye etiketlenmiştir. Şimdi felsefe anlatan adam söze “Selamun aleyküm” diyerek başlayabiliyor. Bu onun taraflı olduğunu değil, aydın olmanın gereğini aktarıyor. Her felsefe ve sosyoloji okuyan dinden