Pişmanlık mı...
Hayır değil...
Bana armağan kalır yalnızlığı...
Anlamak mı...
Mümkün değil...
Aklımı aşar fikri onsuzluğun...
Parça parça bu ömrümü verdiysem en güzeline feda ettim...
Kırık, dökük bu kalbimi ettiysem en özeline heba ettim...
Ağlamadan, sızlamadan gittimse en büyüğüne veda ettim...
Utanmadım söylemeye hakkımı en değenine helal ettim...
Birbirlerine ettikleri veda birbirlerine kavuşmaları kadar sevgi dolu oldu. İki insanın kavuştuğu anla ayrıldığı an insan hayatının en önemli iki anıdır.
Fakat bedbahtsan, fakat bu adam seni anlamıyorsa bana gelmez misin? Ne diyorum? O kadar sevdiğim gözkapaklarına son veda busesini bırakmaktan bile beni men ettiren vazifen, yoksa vazife de değil mi?
Birçoğu bitkin bir halde saman çuvallarının üzerine yaslanmıştı , bazıları ise ayakları sallanan tahta masaya geçip titrek mum ışığı altında aceleyle geride kalanlara veda mektubu yazıyordu, hepsi de hayatlarının bu soğuk mahzende mavi titrek ışığı olan mumdan daha kısa süreceğini biliyordu. Fakat hiçbiri fısıldaşmanın dışında bir şey yapamıyordu, tam da o sırada caddede patlayan bombaların boğuk sesleri ve hemen arkasından yıkılan evlerin gürültüleri donmuş sessizliği parçaladı. Ancak olayların bu kadar hızla cereyan etmesi, bir sınavdan geçen bu insanların hissetme ya da net düşünebilme yetilerinin tümünü yok etmişti; çoğu da bu karanlık mahzende mezarlarını hayal ediyormuş gibi hiç hareket etmeden, hiç konuşmadan, bir yere yaşlanmış öylece duruyordu; artık hiçbir beklentileri kalmamıştı,hayata, yaşayanlara çoktan sırt dönmüş, hiç hareket etmiyorlardı.