Önünde yalnız onun gördüğü bir uçurum var da ardından binlerce kişi itiyormuş gibi bir gerilme içindeydi. Yola çıkmasına sebep ne varsa gideceği yerde onu karşılayacak olanın, aynı inatçı talihsizlik olacağı gibi anlaşılmaz ve açıklanamaz bir sezgiyle daralıyordu gövdesi.
Sözcükler! Basit, saradan sözcükler! Nasıl da korkunçtular! Nasıll duru, canlı ve acımasız! İnsan onlardan kaçamıyordu. Gene de nasıl elle tutulmaz bir büyüleri vardı! Maddesiz şeylere esnek bir form verme yeteneğine sahiptiler sanki, sanki kendilerine özgü bir müzikleri vardı, viyola gibi, flüt gibi tatlı. Gündelik sözler ha! Sözden daha gerçek bir şey var mıydı?
Boka akıllı bir çocuktu, ama insanların birbirinden farklı olduğunu, bu farklılıkların nedenlerini kavramak için acı çekmemiz gerektiğini henüz öğrenmemişti.
Beni neyin beklediğini bilmiyorum. Ama beni güzel günlerimi beklediğine inandığım günler çoktan bitti. O günlermiş meğer güzel olan. Şomdi günler beni olduğum yere çiviledi. Kendi çarmıhımda sızlanıyorum.
Ruh zenginliğini kazanmış olanlar, yaşamı acısıyla, mutluluğuyla, ihanetiyle, çirkinliğiyle kabul edenlerdir. Onlar ki, kaybetme sanatını öğrenmişlerdir, bu yüzden yaşama katlanabilme yeteneğini geliştirmişlerdir.
Eserlerde hayvanların geçmesi, çocukların hikayeye karşı meraklarının artmasını ve dikkatlerini daha fazla yoğunlaşması sağlar. Ancak mesajın dolaylı yollardan verilmesi, yaşı küçük okuyucuların olayı yorumlamalarında zorluk çekmelerine neden olmaktadır.
Minicik bir köpek yavrusu. Üzerinde hala süt kokusu. Ama, yalnız başına ne arıyor burada? Bari soğuktan donmasa.
Üç kafadar başlıyor miniği ovalamaya,
Patileri ve vücutlarıyla onu ısıtmaya.