"Ölmek zorundaysan da hiç değilse biraz daha tut kendini. Hiç değilse zahmetine değsin. Hiç değilse sana bir nişan verebilsinler," "Hangisi daha iyi: Soğuktan ölmek mi, bir nişanla ödüllendirilip ölmek mi?" "Bırak düşüneyim. Ya aşktan ölmek?" ...
Sayfa 116 - Sel YayıncılıkKitabı okudu
İçimden ağlamak geliyor, ağlamıyorum. Ağlamak kötü bir şey. Arkadaşlarımın babaları oğullarına sürekli “Erkekler ağlamaz” diyorlar; bunu dediklerine göre ağlamak doğru değil. Peki ama ağlamak iyi bir şey değilse neden kızlara yasak değil? Acaba kızların kötü şey yapmaları doğru da erkeklerinki mi değil? Ya da kızlar için ayrı erkekler için ayrı kötü şeyler mi var? Ama bu olamaz, kötü kötüdür, bazıları için iyi olan, bazıları için kötü olabilir mi?
Sayfa 14 - Doğan Egmont Yayıncılık ve YapımcılıkKitabı okudu
Reklam
Bu öykü farklı olsun isterdim. Daha uygarca olsaydı keşke. Keşke, daha mutlu değilse de, daha iyi bir ışık altında gösterseydi beni, sonra en azından daha aktif, daha az kararsız, dikkati önemsiz şeylere yönelmemiş. Daha biçimli olsaydı keşke. Ve keşke aşk hakkında olsaydı ya da insan yaşamındaki önemli ani farkındalıklar, günbatımı hakkında hatta;kuşlar, fırtınalar ya da kar.
Sayfa 329Kitabı okudu
Dikkat, tehlike!
... Fakat son yıllarda güvenlik ihtiyacımız o derece arttı ki her insanı potansiyel bir tehlike, her bilinmezliği bir tehdit gibi algılamaya başladık. Artık her seçimimizden en doğru, en etkili, en sağlıklı sonucu bekliyoruz. En iyi okul değilse çocuğumuzu yollamak istemiyoruz. Garantisi yoksa o işe girmiyoruz. Tam hayalimizdeki partner değilse ilişkiyi uzatmıyoruz. Rahatımız bozulacaksa ayrılmıyoruz. Sonuç istediğimiz gibi olmayacaksa hiç denemiyoruz. Söz verilmemişse o lafa inanmıyoruz. Hatta söz verilse bile bazen ıslak imzayı görmek istiyoruz. Sigorta yaptırıyoruz, dikenli tel çektiriyoruz, çelik kapı yetmiyor alarmlar taktırıyoruz. Güvenlik ihtiyacı türümüzün en temel, en doğal ihtiyaçlarından biri. Ama ihtiyaç nerede bitiyor, ihtiyaç fazlası ne ara başlıyor, son yıllarda sanırım hiçbirimiz pek ayırt edemiyoruz. Her şey tehlikeyi bertaraf etmek için. Bunca güvenlik önlemi ve bilinçli kaygının arasında kaybettiğimiz şey ise ya risk almanın getirdiği heyecan ve macera duygusu oluyor ya da hayatın iddia edildiği kadar tehlikeli olmayabileceğine dair o tatlı gamsızlık. Ege
“Eğer arzu, ıstırabı getiriyorsa, belki akıllıca arzu etmediğimizdendir ya da arzu ettiğimiz şeyi ustaca elde etmesini bilmediğimizdendir. Kafalarımızı dua seccadelerine gömüp saklayacağımız yerde, tahriklere karşı çevremize duvarlar öleceğimiz yerde, arzularımızı doyurma konusunda ustalaşsak daha iyi değil mi? Selamet denilen şey zayıflar içindir. Benim inancım bu. Ben selamet istemiyorum. Ben hayat istiyorum. Hayatın da tümünü istiyorum. Sefaletini de harikuladeliğini de. Eğer tanrılar zevkten vergi istiyorsa öderim. Ama vergilerine her seferinde itiraz ederim, karşı çıkarım. Woden ya da Şiva ya da Buda ya da o Hristiyan adam… neydi adı?.. Onlar buna saygı göstermiyorsa, o zaman onların gazabına da razıyım. Hiç değilse bu zengin, yuvarlak gezegende, önüme serdikleri şöleni tatmış olurum, dişsiz bir tavşan gibi ondan kaçmamış olurum. En güzel şeylerin, bu dünyaya sırf bizi denemek için, büyük ödülü almamızı daha zorlaştırmak için getirildiğine inanmıyorum. Boşluğun güvenliğini de istemiyorum. Hayatı bu kılığa sokmak insanlara da tanrılara da yakışmaz.”
Sayfa 128 - Ayrıntı YayınlarıKitabı okudu
FİKİR YAZILARINDA VE KALEM KAVGALARINDA ATSIZ ÜSLUBU Bu bölümde Atsız'ın romanlarındaki üslup üzerinde durmayacağız. Romanlarını incelerken bunu yaptık. Burada aslında iç içe girmiş bulunan, birbirlerinden pek de farkı olmayan fikir yazılarına ve kalem kavgalarına bakacağız. Atsız'da baskın olan polemik üslubu, fikir yazılarına da sık
Reklam
1.000 öğeden 31 ile 40 arasındakiler gösteriliyor.