Garcia Marquez'in Latin Amerika'daki sıkıyönetim kaynaklı karanlık atmosferin ve yoksulluğun uzun hikayesi. Yan öğelerde ise vatanı uğruna savaşmış ve verdiği emeklerin karşılığını alacağını sana bir albay ve karısı, bir de horoz ve saat.
Hikaye anlatılırken sıkıyönetim atmosferi okuyucunun gözüne sokulmadan hissettirilmiş: S.12
Yaşamak şakaya gelmez,
Büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
Bir sincap gibi mesela,
Yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
Yani bütün işin gücün yaşamak olacak.
Yaşamayı ciddiye alacaksın,
Yani o derecede, öylesine ki,
Mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
Yahut kocaman gözlüklerin,
Beyaz gömleğinle bir
Kitaba istekli başlayıp zar zor okudum . Çünkü yazarın diğer kitaplarını okuyan biri olarak diğer kitaplarıyla çok benzerlik barındırdığını söylemeliyim. Yağmurlu bir havada karşı karşıya getirmiyorsa olmuyor yazar . Vaveyla, Asi çakıltaşı, ihtilal ve gül kuyusu kitaplarında karakterler yağmurlu bir havada gerçekleşen bir olayla karşılaşıyorlar.
GEL
Yaprak döküldü
Bahar da gitti dağılmışım
Hava bulutlu sisli-dumanlı dağılmışım
Gel Hava yağmurlu, soğuk, ben küsmüşüm
Gel fırtınalı soğuk gel kapı önündeyim
Yol bitimsiz sensiz uzak dağılmışım
Vakit geçmiyor zulüm ve zorlu
Güzelleşmişim
Gel hava yağmurlu, soğuk, ben küsmüşüm
Gel fırtınalı soğuk gel kapı önündeyim
Gurur ve Önyargı, İngiliz Edebiyatının seçkin kitaplarından biri. 1800’lerin başında İngiliz aristokrasisini mercek altına yatırıyor. Yazar kendi de aristokrat bir aileden geliyor. 42 yıl gibi kısa bir ömür sürüyor. Dönemin kadın-erkek eşitsizliği satır aralarından sızıyor. Sınıf ayrımı, cinsiyet ayrımı, insanların medeni hallerine göre toplumda
"Sanırım başkalarına öncelik vermeyi seviyoruz." dedim gülümseyerek.
"Belki de.'' dedi.
"Ya da baş başa kalmayı seviyoruz..." dedim kendimce espri yaptığımı düşünerek.
"Belki de." dedi Uraz yine, bu sefer sesi aklımın bambaşka yerlere gittiğini özetler gibiydi, sanki heyecanlanmıştı.
"Özlemişim..." diyerek başımı oyuğa çevirdim,
"Böyle ilham dolu hissetmeyi, yağmurun altında gökyüzünü izlemeyi, müzik dinleyip yağmurun altında dans etmeyi özlemişim. Sen de özlemiş misin?" Niyetim konuyu
değiştirmekti.
Uraz birkaç saniyeliğine gözlerini kapatıp gülümsedi.
"Özlemişim," dedi, "Yağmurlu gecelerin bana hatırlattığı şeyler seninkilerden farklı tabi.. Yağmur altındaki açık hava dövüş derslerim, siyasetçilerin korumalığını yaptığım
yağmurlu geceler, abimle kaza yaptığımız o yağmurlu gece..."
Muhalefet partisi yandaşları seçim günü yağmur yağmasını uğurlu sayarlardı. Bu, savaş sonrası yapilan ilk seçimlerden kalma bir inançtı; o zamanlar hâlâ, eğer yağmur yağarsa, politikaya çok az ilgi duyan yaşlı, hasta ya da yolları çok bozuk olan köylerdeki Hıristiyan demokrat seçmenlerin evlerinden çıkmayacakları sanılırdı. Ama Amerigo böyle boş umutlara kapılmazdı: Yıl 1953'tü ve o güne kadar yapılan bütün seçimlerde, hava yağmurlu da olsa güneşli de olsa, herkes oy vermeye gelmişti..
Hava serin ve yağmurlu...
Ya güzel bir film açmalı ya da usul usul kitap okumaya devam etmeli..
Ah, en güzel yanı söylemeyi unuttum, bugün günlerden Cuma :))