Ben uçan bir şeyim, rüzgârın sürüklediği bir kâğıt parçasıyım, tuhaf bir kuşum. "Biraz hiç geçmeyen yükseklik korkusuyla yere yapışmış gülünç bir balıkçıl, biraz da bulutların altında topallayan Baudelaire'in albatroslarından biri."
Güzel giysilerimi giydiğimde tavus kuşuyum; nadiren kartal oluyorum, çünkü yükseklik korkum var; çok sık gülünç bir balıkçıl oluyorum, çünkü saçlarımı hiç düzgün tarayamıyorum, saçımın bir yeri dik, bir tutam saçım öteki saçlarımın yönünde gitmeyi reddediyor.
Yabani bir kuşum, beni okşamak zordur, kendi kafasına göre yaşayan bir kuşum, canım nereye isterse oraya gidiyor, içimden ne yapmak geliyorsa onu yapıyorum.
Başkalarının varlığından rahatsız olan bir kuşum, beni evcilleştirmek zordur, başkalarından korkan ama "Tüylerin en kadar güzel!" cümlesini duyabilmek için yine de başkalarına ihtiyacı olan bir kuşum, yalnız kalamamaktan korktuğu kadar yalnız kalmaktan da korkan bir kuşum.
Yalnızlık, özgürlük için ödenen bedeldir.
Sadık biri değilim, özgürlüğümü kaybetmeyi istemiyorum. Kafeslerden korkuyorum. Yalnız olmak, özgür olmak demektir.
Kuyruğuna tuz serpilse de yakalanması zor bir kuşum.
Ben aşkı, heves ve iradeden ayırıyorum. Ama aşk ile hevesi birbirinden ayırmak oldukça zordur. Çünkü heves çoğu zaman aşk kisvesine bürünür. Bu yüzden insan bazen şüpheye düşer. Fakat ben, bu ikisini birbirinden kolaylıkla ayırt edebili yorum. Şöyle ki yakınlaştıkça köklü, ağır, derin ve heybetli gözüken aşktır. Aşk, marifet ile dert ortaklığı ve soydaşlığın ürü nüdür. Yakınlaştıkça küçülen, değersizleşen, adileşen ve düşen ise hevestir, şehvettir. Heves, cehalet, içgüdü ve doğal ihtiyaçların ürünüdür.
Hiç yüzün gülmedi mi? Bu kederin ve mutsuzluğun sırrı nedir? Acılara gark olmuş yüreğinin... Karanlık ruhunun... Kimi sevdin bu kadar? Aşkının esrarı nedir? Nedir derdin? Sen de her kadın gibi yorgun ve üzgünsün, değil mi? Yaşadıklarının, yaşayamadıklarının ve içinde taşıyamadıklarının yorgunusun. Ve acın, şiirinden taşıyor, çünkü kaldıramıyorsun. Haklısın. Zordur, yaşamak. Zordur anlaşılmamak, zordur anlatamamak. Kalemi eline aldığında biraz olsun söndü mü yangının? Atabildin mi içinden kırgınlıklarını? Bitmiyor, dimi? Bir kaya gibi çökmüş en derinine. Çıkmıyor, bu yalnızlık. Çözülmüyor, bu yanlışlık. Hüznün, en yakın dostun. Gamlı ve melankolik bir çilekeşsin. Biliyorum. Bitmedi, bitmeyecek. Yüzünde taşıyacaksın, hüznünü. Hiçbir zaman silinmeyecek.
Bize, kendini anlattın. Bize, bizi anlattın.
İyi ki varsın, yattığın yer incinmesin, sevgili Furuğ.
"Oysa her insanın, istisnasız her insanın, başkasına ihtiyacı vardır. Çünkü yalnızlık zordur, insanı korkutur ve daima başkalarına ihtiyacımız vardır; yani sınırlarımızdan içeri girebilecek insanları sevmeye ihtiyacımız."
[••“(…) haset satılan bir pazarda değil. Ben aşkı, heves ve iradeden ayırıyorum. Ama aşk ile hevesi birbirinden ayırmak oldukça zordur. Çünkü heves çoğu zaman aşk kisvesine bürünür... Şöyle ki yakınlaştıkça köklü, ağır, derin ve heybetli gözüken aşktır. Aşk, marifet ile dert ortaklığı ve soydaşlığın ürünüdür. Yakınlaştıkça küçülen, değersizleşen, adileşen ve düşen ise hevestir, şehvettir. Heves, cehalet, içgüdü ve doğal ihtiyaçlaın ürünüdür.’’••]
“Git artık beni yalnız bırak” der kocasına Marianne. Neden söylediğini de bilmez üstelik. Yeni yüzme öğrenen birinin ilk defa boyunu aşan suya balıklama atlamasıdır, ilk defa kimse tutmadan pedalları çevirmesidir, ilk defa tek başına araba kullanmasıdır onun “beni bırak” derken yalnızlığın kollarına kendini bırakması….
Bir kadın ne zaman
Bizlere gereken yalnızlıktır, büyük, içsel bir yalnızlık. "Kendi içine yürümek ve saatler boyu kimselere rastlamamak.."
💭 Rainer Maria Rilke
📕 Çünkü Zordur Sevgi
Tehikelidir mutsuzluk.
İnsanı şaşırtır.
Telaşlandırır.
Öç duygusuna sürükler.
Yalnızlık korkularıyla yakar.
Geçmişin hatıralarıyla hırpalar.
Yabancılara muhtaç eder.
Ve, birçok insan mutlu olduğunu bilmediğinden mutsuzluğa düşer.
Bir kere mutsuzluk nehrine düştün mü de çıkması zordur.
Bilirim o suları, oralarda yıkandım.
O sularda ıslananları onun için hemen tanırım.
Her mutsuzla karşılaştığımda aynı sözleri söylemek isterim.
"Sakin ol, sükûnet kurtaracak seni."
Her seferinde de sakin olamayacağını bilirim.
Mutsuzluk telaşlandırır çünkü insanı.
Telaşıyla tehlikelidir zaten, elindeki o küçük ümidi de kaybetmemek için çırpınmasıyla tehlikelidir mutsuzluk.
Pişmanlıklarımızı telaş yaratır çünkü, telaşımızla utanılacak hareketler yaparız, bazen önümüzde kaderin açtığı geniş yollarda mutsuzken tökezlememiz telaşımızdandır.
Gördüğümüz her insana, boğulmakta olan bir insanın kurtulma hırsıyla sarılır ve onları korkuturuz, biz onları kendimize doğru çekmeye uğraştıkça onlar bizim korkularımızı çoğaltarak kaçarlar.
Yalnızlıktan korktukları için yalnızlaşır mutsuzlar.
Ve yalnızlaştıkça yalnızlıktan daha çok korkarlar.
Mutluluk topraklarına açılan o "sükûnet kapısından" geçmeyi bir türlü beceremezler.
Sonra bir gün, o küçücük ümitlerini de kaybedip artık yokluğa yaklaştıklarını sandıklarında aniden o sükûnet kapısı açılıverir önlerinde.
Ümitleri yoktur artık ama mutluluk şansı onlara sezdirmeden belirivermiştir.
Ümitsizce dururken bulurlar mutluluğu.
Kimse sonsuza dek o mutsuzluk nehrinde sürüklenmez çünkü...
Bir gün herkes kurtulur.