Hep tetikte olmak, her bakışın, her sözcüğün anlamını yakalamak, amaçları sezmek, yanılmış gibi görünmek ve birden, oyunlardan, kurnazlıklardan, imal edilen o kocaman, pek çok zahmetin ürünü olan yapıyı tek vuruşta yıkmak; işte yaşam bu!
''Bir ben kederliydim, olmayacak gibi kederli. Tanrısı elinden alınan bir papaz gibiydim, bu öylesine canavarcasına çekici denizden, bu tüyler ürpertici yalınlığında öyle sonsuzcasına çeşitli denizden, yaşamış, yaşayan, yaşayacak olan tüm ruhların huylarını, can çekişmelerini, esrimelerini içine alan, gözleriyle, duruşlarıyla, öfkeleriyle, gülümsemeleriyle kapsar ve canlandırır gibi görünen denizden yakıcı bir acı duymadan ayrılamazdım.''
Bir zamanlar başmelek olan şeytan, iblis ve diğer daimonik kişiler psikolojik olarak gereklidir. İnsan eylemini ve özgürlüğünü mümkün kılmak için icat edilmeliydiler, yaratılmalıydılar. Yoksa bilinç olmazdı. Çünkü her düşünce yarattıkça yıkar; buna "evet" demek, şuna "hayır" demek ve "evet"in karasızlığının içinde "hayır"ı tutmaktır. Bir şeyi algılamak için, diğer şeyleri dışarıda bırakmalıyım. Çünkü bilinç ya/ya da yoluyla işler; yapıcı olduğu kadar yıkıcıdır. Başkaldırı yoksa bilinç de yoktur.