Kimi güneş önünde, kimi ay önünde, kimi yar önünde diz çöker...
Bir rüya ki bu, ne gündüz ne gece ve ne rüya ne gerçek...
Hissettirir insana tüm bedeninde yokluğun var oluşunu.
Ve tüm bu tartışmada, bahsettiğim adaletin doğadan kaynaklandığının anlaşılmasını istiyorum fakat kötü alışkanlıkların verdiği zarar öyle büyüktür ki doğa tarafından bahsedilen kıvılcımları söndürür, aksine kusurlar ortaya çıkar ve yerleşik hâle gelir. Ama eğer insanların yar gısı, doğanın yargısına göre doğru olana tekabül ederse ve insanlara özgü hiçbir şeyi kendilerine yabancı görmezlerse (şairin ifadesini kullanırsak"), o zaman adalet herkes tarafın- dan eşit şekilde sağlanır. Doğa tarafından kendilerine akıl verilmiş olanlara ayrıca doğru akıl da verilmiştir ve bu nedenle yasa, emir ve yasaklamalardaki doğru akıldır. Eğer insanlara yasa verilmişse, onlara adalet de verilmiştir. Tüm insanlara akıl verilmiştir ve bu nedenle adalet de herkese verilmiştir, bunun için, Sokrates, faydayı adaletten ayıran ilk kişiyi haklı olarak lanetler ve tüm kötülüklerin kaynağının bu olduğundan şikâyet ederdi.
Sahicilik hâli aslında, sözü ortama göre eğip bükmemek, kendin olma cesaretini gösterebilmek, kalabalığın sürüklediği yere doğru akıp gitmemek, tek başına, kendi yörüngemizde kendimiz dönebilmek, hayallerimize ve değerlerimize sahip çıkmak ve bir içsel bütünlüğe ulaşmak demek. Yığıtlik, insanın kendi hakikatine sadık olmasında, dürüstlük ve şeffaflık gösterebilmesinde saklı. Bizi aşan büyük bir ülkünün peşinde miyiz, yoksa kendi benliğimizin peşinde mi? Acaba düşmanlığımız ve dostluğumuz sadece kendi nefsimiz için mi? Dünyayı hakkını vererek yaşayacağımız bir yer olarak mı görüyoruz, yoksa performans sergileyeceğimiz bir tiyatro sahnesi olarak mı? Bazı insanlar sadece oynuyorlar, duruma göre şekil alıyorlar. Hayatlarının bir tutarlılığı ve bütünlüğü yok. Bütün yorgunluğumuz, kendi içimize giden yolu yürüyememekten kaynaklanıyor. Oyuncu benliklerimizin sahici benliklerimizi gizlememesi lazım. İşte şahsiyetli olmak, iç bütünlüğe ve tutarlılık duygusuna sahip olmakla alakalı gibi geliyor bana
İçimde küsüşümün izleri duruyor.
Ve kanıyor içimdeki Sen !
Ve içimde ateş çemberi bir yalnızlık üşüyor.
Ve ben burada her gün ölüyorum.
İntiharımı ilan ediyor takvimler.
Gittin yar ! gittin
Ama giderken kendini almayı unuttun,
Ve ben bu yüzden hiç olmadığım kadar suskunum !
Şentürk Yılmazlar
Neden sonra farkına varıyorsun
Etrafındaki korkunç ıssızlığın.
Yâr olsun, dost olsun, ne arıyorsun,
Adresi belli mi vefasızlığın?
Aşk, dostluk!.. Hepsi dökülür yapraklar!
Çıplak bir ağaç durgun suda aksin.
Yalnızlık dediğin hayatta başlar;
Kabir boyunca devam etmek için.
...
karanlık yollardan geçtik,
zehir gibi sular içtik,
bir yanımızda ölüm,bir yanımızda yar sevdik.
Bir değil binbir kere sırat köprüsünden geçtik
Cehennem denilen ilêtin taa göğsünü deldik geçtik.