“İnsanın yüreği anasının, babasının yarım kalmış hayalleri, atalarının hüzünleri, kalp kırıklıkları, kayıpları tarafından işgal edilebilir miydi acaba?
"On üçüm... Benim olan, ama bana ait olmayan on üçüm... Yarım kalmış şarkım, tuttuğum bir hıçkırık gibi en mahrem yerinde içimin. Ukdem ve garezim. Ve kalp zarımdaki insan izim. On üçüm... Hem geçmiş hem geleceğim, dışım ve içim..."
SÜRVEYAN HEKİM
“Doktordan satılık araba” diye ilan verirler, çok doğru aslında.
Ne o arabayı kullanacak vakit bulursunuz, ne de düzenli bir hayatınız olur.
Hele bir de cerrahsanız, o uyku denen tatlı şeyle bir türlü buluşamazsınız.
Ben de Güneydoğu’da görev yaparken hem uykudan, hem de arabamdan mahrum kaldım. Zaten kullanmaya vakit
.....
İçinden çürümüş bir ağaç kadar asilim;
Kendine faydası yok,
Gölgesi herkese yeter.
...
Oysa benim de dünyaya ve içindeki bir takım saçmalıklara,
Pervasızca kafa tuttuğum zamanlar vardı;
Sen yetişemedin,
Sen görmedin.
Bir haksızlık, bir adaletsizlik,
Bir bile isteye kırılmış kalp görmeyeyim; "Yıkarım ortalığı!" dediğim zamanlar vardı.
Hep böyle içi çürümüş,
Mücrim bir ağaç değildim.
Bakma şimdi gölgemi
Her türden mahlukata çiğnettiğime;
Beni bu hale sokan: hep taahhüt edilen,
Ama hiç yerine getirilmeyen
Bir takım vaatler,
Sözler,
Karşılık bulamamış sev(g)iler ve beklentiler...
_Yaşam, ufacık şeylerden, küçük mutluluklardan oluşuyor. Hiçbir şey büyük ve kutsal değil. O yüzden sözde büyük olan şeylere ilgi duyarsan yaşamı ıskalarsın. Yaşam bir bardak çayı yudumlamak, bir dostla sohbet etmek, sabah yürüyüşe çıkmaktır, ama illa belli bir yere doğru değil, amaçsız, son belirlemeden hareket etmektir. Böylece herhangi bir